
NESİLDEN NESİLE AKTARILAN BİR BABA OĞUL HİKÂYESİ: “BENİM CANIM BABAM”
Baba-çocuk ilişkisi çoğunlukla karmaşık, kimi zaman hüsrandır. İyi bir baba-çocuk ilişkisi, çocuğun hayatı için güven demektir ki bu da kişinin gelecekteki yaşantısı için ayrı bir önem taşır. Babalar hakkında yazılan çocuk kitaplarını önemsiyorum. Onlardan biri de yakın zamanda yayımlanan “Benim Canım Babam.” Aslen Brezilyalı profesyonel dilbilimci ve resimli çocuk kitabı yazarı Victor D. O. Santos’un yazdığı bu duygusal kitap, Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldı.
YAZI: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com
Dedesini hiç görmeyen, dedesinin de babasını tanımadığı Oliver’ın hikâyesi bu… Onun küçük dünyasında babasıyla kurduğu ilişki öyle özel ve öyle derin ki, dedesinin de babasını tanımış olmasını çok istemesi bu yüzden… Babasına “Ahtapot Baba” demesi boşuna değil. Çünkü ne zaman elini bıraksa babasının, babası hep onu yakalar. Düşüp yaralansa yanına hızla gelir, arkasında dursa bile ne yaptığını çok iyi bilir. O bir kahraman, en çok babasına güvenir!
Özellikle bir baba ve oğul için anlamlı bir hikâye “Benim Canım Babam.” Baba ve çocuk arasında bağ kurmaya teşvik eden ve ebeveyn ve çocuk olmak üzerine güçlü bir metin. Özgün adı “My Dad, My Rock” olan kitap, müthiş güçlü, vicdanlı, bilgili, öğretici, duyarlı, hisli, ileri görüşlü ve en önemlisi sevgisini göstermekten sakınmayan bir babaya sahip olmanın ne anlama geldiğini güzel anlatan bir babanın çocuğun hayatına verdiği desteğe adeta bir övgü niteliğinde. İlk andan itibaren kitaba hakim olan bu bakış açısı, şefkatli bir babanın söylediklerinden çok daha fazlası; baba ile oğul arasındaki bağın yürekten kutlanması olarak nitelendirilebilir. Çocuğun babasını tanımlayan fedakarlıkları, bilgeliği ve koşulsuz sevgiyi vurgulayan dokunaklı anekdotlar ve düşüncelerle dolu. “Benim Canım Babam”, bir yandan da nesilden nesile aktarılan ilham verici bir hikâye; babalarıyla ilişkilerine değer veren veya bir babanın hayatındaki rolünü daha derinden takdir etmek isteyen herkes için oldukça önemli bir anlatıya sahip.
Bir çocuk, ne kendisi ne de babası onunla hiç tanışmamış olmasına rağmen dedesine babasını anlatmak isteğiyle dolup taşıyor. Çünkü onun babası harika bir baba! Ve oğlunu hiç tanımamış bir babanın bunları duymaya hakkı var! Büyükbabasının gurur duyması gereken her şeyi babasıyla paylaşıyor. Mesela babasının, normal inanışın aksine, erkeklerin ağlamasının normal olduğunu ona öğrettiğini söylüyor. Ya da her işini babasının onun yerine yapmadığını, bunun yerine, o işi kendi başına nasıl yapacağını gösterdiğini belirtiyor. Çocuk büyüdüğünde ve kendi çocukları olduğunda nasıl babası gibi olmak istediğinden de bahsediyor: “Büyüdüğümde babam gibi olmak istiyorum. Ama saçım onunkinden daha gür olsun isterim açıkçası. Dedem babamı hiç tanımamış ama tanısaydı onunla gurur duyacağına eminim.”
Hikâyeyi okurken bir yandan da başka bir acaba sorusu düşüncelere sebep… O da dedesinin oğlunu tanımamış değil de tanıyamamış olması olabilir mi acaba? Belki de anlatılmak istenen, bir babanın oğluyla gerçek anlamda ilgilenmediği ya da ilişki kur(a)madığı için onun hakkında bir fikir sahibi olamaması, olabilir mi? İster istemez bunu da sorguluyor insan. Çünkü şu küçücük hayatlarımızda bu gibi örneklere sıkça rastlamıyor muyuz? Belki de dede “ortadan kaybolurken” ölmedi de sahiden ortadan kayboldu, belki de ortalıkta zaten hiç yoktu!
Aslen Brezilyalı profesyonel dilbilimci ve resimli çocuk kitabı yazarı Victor D. O. Santos’un yazdığı ve İtalyan illüstratör Anna Forlati’nin resimlediği “Benim Canım Babam”, nesilden nesile aktarılan baba oğul sevgisini, insanın kalbine dokunan bir hikâyeyle ele alıyor. Forlati’nin yumuşak ve nostaljik renkleriyle bütünleşen kitap, aile dinamiğinin insan hayatı için önemine güçlü bir vurgu yapıyor. Ve içten içe okuyan herkese şunu dedirtiyor: “Keşke tüm bu babalar bu kitabı okusa… Keşke!”