Advertisement Advertisement

ARDA EREL: “AŞKTA ADALET ARAMAMALIYIZ, ONU TÜM ADALETSİZLİĞİYLE KABUL ETMELİYİZ”



Herkes onu aforizmalarıyla tanıdı, tanıma devam ediyor. Şu sıralar beşinci romanı “Aşklar ve Yalnızlıklar” ile artık aforizmalar üreten ve sosyal medya hesabı milyonlar tarafından takip edilen birinden çok romancı kimliğiyle de ön planda olmaya başladı. Arda Erel ile hayatın ve ülkenin adaletsizliğinin yanı sıra aşkın da adaletsizliğinden bahsettiği yeni kitabı “Aşklar ve Yalnızlıklar”ı ve adaletsizlikten bu kadar bahsetmişken ülke gündemini konuştuk.

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com  

Sevgili Arda, bağımsız kültür sanat sitesi Ajandakolik’te ilk defa bir araya geliyoruz. Öncelikle hoş geldin, nasılsın
Hoş buldum. Çok teşekkür ederim, iyiyim, umarım siz de iyisinizdir.

Ülke gündemi malum. Çok da iyi sayılmayız! Türkiye’de yaşamaktan epey zorlandığımız günlerden geçerken yeni kitabın çıktı: “Aşklar ve Yalnızlıklar” Kafamızı biraz olsun dağıtacak bir kitap ama yine işin içinde adalet var. Ama bu defa aşkın adaletli olup olmadığı mevzu bahis. Kitabın konusunu okurlarımıza biraz anlatır mısın?
Bir gün Fransız felsefeci Alain Badiou’nun aşk üzerine cümlelerini okuyordum. Aşkın adaletsiz bir şey olduğundan bahsediyordu. Çok etkilendim. Kendi çevremi ve aşkı da düşününce, mutlaka ya sınıfsal ya cinsiyete dayalı ya da kültürel eşitsizlikler yaşadığımızı fark ettim. Aşkın doğasının da bu eşitsizlikten beslendiğini görmeye başladım. Adalet üzerine bir roman yazmayı da ilk böyle düşünmeye başladım. Sonra Türkiye’nin gidişatı, her yerde artan adalet kelimesine dair sloganlar, beni böyle bir roman yazdırmaya itti. Konusu aslında bir üniversite öğrencisinin yaratıcı yazarlık ödeviyle ilgili. Karakterim Selim, bu dersteki sorunun peşine düşerek köklerine, ailesinin geçmişine ve birdenbire bir aşkın içine düşüyor. Bu, çok modern, belki Z kuşağı diyebileceğimiz bir kuşağın hikâyesi. Yani çok günümüzden, bizden. Ama aynı zamanda evrensel. Çünkü konusu aşk, adalet, kökler. Hiçbir zaman konuşmayı bırakamayacağımız konular.

Aragon’un “Mutlu aşk yoktur” şiirine atıfta bulunarak sahi adaletli aşk da mı yoktur? 
Aşk eşitler arası yaşanan bir şey değil diye düşünüyorum. Her zaman güçle, iktidarla, sınıflarla ilgili. Hele bugün kapitalizmin içinde aşk tamamen sınıfsal, kültürel çelişkileri mevzu ediyor kendisine. Gittikçe popülerleşen ilk hesabı kim ödeyecek mevzusu da, kapitalizmin aşkı nasıl şekillendirdiğinin kanıtı mesela. Aşkta adalet aramamalıyız; onu olduğu gibi, tüm adaletsizliğiyle kabul etmeliyiz diye düşünüyor, şimdilik başka çıkış yolu bulamıyorum kendime bu konuda.

Hayatın yeterince adil olmadığını 40’larında biri olarak oldukça deneyimlemiş biriyim. Ancak ülkede neredeyse her yeni gün karşımıza çıkan adaletsizliği çoğumuz bir duygu olarak yaşamaya başladık. Sence düzelecek miyiz, toplum olarak çokça yaralandık; gençler, kadınlar, çocuklar, hayvanlar… İyileşecek miyiz?
Uzun insanlık tarihine bakınca ben düzeleceğimizi düşünüyorum. Ama düzelmekten kastımız nedir? Düzelme nasıl gerçekleşir? Ne kadar zaman alır? Bunları da düşünmeliyiz. Ben 29 yaşındayım. Bahsettiğimiz düzelmeyi görür müyüm, bilemiyorum. Bu umutsuzluk değil bu arada. Hatta iyimserim zaman zaman. Ancak hepimiz tarihe tanıklık ediyoruz. Ve her birimizin tanıklık ettiği tarih bambaşka. Şu an tanıklık ettiklerimiz pek iç açıcı değil. Ve ben yakın gelecekte hızlı bir düzelme görmüyorum. Kapitalizm gittikçe vahşileşiyor; sömürülen alanlar daha da büyüyor, kapitalizm uzanabildiği her yeri yamyamlar gibi emiyor. Ama belki uzak gelecekte, o iyileşmeler yavaş yavaş olacaktır. Biraz karamsar da geliyor olabilirim kulağa ama böyle düşünüyorum. Tabii bu esnada mücadelenin de devam edeceğine inanıyorum tüm yüreğimle. Tarih şaşırtmacalarla dolu, geleceğin kendisi de öyle olacaktır mutlaka.

Sen sosyal medyada da milyonların takip ettiği bir yazarsın. Seni insanlar ilk olarak aforizmalarınla mı tanıdı? Nasıl bir ortaya çıkış hikâyesi seninki?
Evet, ben ilk önce bir kız arkadaşımın ilgisini çekmek için yazılarımı sosyal medyada paylaşmaya başlamıştım. O zamanlar tumblr vardı, bloglar vardı. O şekilde başladı. Çok amatör bir yerden.

Aforizma her ne kadar edebi bir tür olsa da aforizma yazmanın, roman yazmaktan daha ciddiyetsiz bir iş olarak görüldüğünü düşünüyor musun? Bu konuda eleştirildiğin, kale alınmadığın oldu mu geçmişte?
Evet, tabii ki, çok oldu. Yaşçılık çok gördüm. Ama bunlar beni yetersiz hissettirmekten çok, kariyerimde daha çok okumanın, bilmenin önemine itti. Yaratıcılığımı kamçıladı. Ben aforizma yazmayı bence en az roman yazmak kadar zor, ciddiyetsiz bir iş olarak görmüyorum. Çünkü kısa cümlelerle insanların ilgisini çekmek, onların yüreğine dokunmak, hiç kolay bir şey değil. Çok değerli aforizma kitapları var, dönüp dönüp okuduğum, önemsediğim.

Günlüklerinin edebi kişiliğinin oluşmasında katkısı büyük olmalı. Ben de gazeteciliğimin köklerini günlüklerime bağlarım. İlk psikolojik romanın “Sarsıntı”dan bu yana 6 yıl geçti. Sonra devam romanı “Yüz Yüze” 2020’de geldi. Ve devamında birkaç roman daha… Sanırım bu beşinci romanın. Nasıl bir yazma sürecinden geçiyorsun? İlk önce hikâyeyi mi kurguluyorsun yoksa yazarken bilinç akışıyla mı oluşuyor ya da…?
Ben hep bir sorunun peşinden gidiyorum. Mesela “Aşk adaletli midir?” gibi. Genellikle geceleri yazıyorum, yalnızlığa ihtiyaç duyuyorum; ama ilişkisel bir yalnızlık değil de, bir odada yalnız olmaya, sessizliğe. Hikâyeyi kafamda kurguluyorum ama yazarken karakter bana bambaşka bir şey gösterebiliyor, ben biraz karakterin peşinden gidiyorum, kendimden çok. Mesela bu romanımda Pakistanlı-İngiliz bir anne var. Sırf onun sesini bulabilmek için onlarca Pakistanlının yazdığı romanları okudum, tarihlerini inceledim. Çok çalışmak gerekiyor roman yazmak için. Ben hem çok çalışıyorum, çok okuyorum, bu yüzden okuyup araştırmaya çok inanıyorum; ama hem de çok mistik buluyorum yazmayı.


“APOLİTİKLERİN ÇOĞU BANA SAĞCI GELİYOR”

Sanatçıların toplumsal konularda duyarlı olması gerektiğinde hepimizin hemfikir olduğunu düşünüyorum peki ya politik olması konusunda neler düşünüyorsun? Sence de sanat politik midir, politik olmalı mıdır?
Ben sorumluluk bilincini çok önemsiyorum. Bunun için illa sanatçı olmaya da gerek yok. Birbirimizden sorumluyuz, yaşananlar karşısında. Eğer birbirimize sorumlu değilsek, nasıl toplum olabiliriz ki? Sanatçılara gelirsek, onların apolitiği bile politik geliyor bana. Apolitiklerin çoğu sağcı geliyor hatta, açıkça söyleyeyim. Onların eserlerinde de, öyle ya da böyle sızmıştır politika. Aksi mümkün gelmiyor bana. Politika belirliyor çoğu şeyi çünkü. Yediğimiz yiyeceğin önümüze gelebilmesi bile politik. Benim sanatıma gelirsek, benimkiler de elbette politikler. Romanlarımda kadınlar var, eşcinseller var, göçmenler var, ikili kimliğe inananlar var, politik olarak itiraz edenler, mücadele edenler var. Politik olmaması mümkün değil. Biraz bu konuda Aristotelesçiyim galiba. Politik bir hayvan olduğumuzu düşünüyorum. Karakterlerim de bu düşüncemden etkilenerek, bu düşüncemin etrafında şekilleniyor ister istemez.

Yazın hayatına yön veren yazarlar veya kitapların neler?
Çok var. Birini söyleyince diğerinde aklım kalır ama birkaç tanesini yazayım. Annie Ernaux, Pierre Bourdieu, Audre Lorde, Emmanuel Levinas, Hanif Kureishi, Edward Said, Philip Roth, Derrida, Bauman, Sara Ahmed, Butler…

“Aşklar ve Yalnızlıklar”a dönecek olursak içeride Tezer Özlü, Sabahattin Ali, Paul Ricoeur, Cemil Meriç gibi yazar ve filozoflardan alıntılar da bulunuyor. Tüm bu isimlerin senin hayatında önemli bir yeri var mı?
Evet, elbette. Hepsinden çok etkilendim. Hepsini önemsediğim yazarlar olduğu için ekledim.

En sevdiğin aforizman hangisi?
“Herkesle aranla bozulabilir. Ama kendinle aran iyi olsun. O bozulunca, her şey bozuluyor.”

En sevdiğin aforizma hangisi?
“İnsan, sadece akıl sahibi bir varlık değildir… İnsan, bazen bilinçli olarak saçma sapan şeyler de yapar. Kendi zararına bile olsa. Sırf kendi iradesini göstermek için.”
Dostoyevski’nin bu cümlesini.

Okurlar “Aşklar ve Yalnızlıklar”ı okumalı çünkü… Boşluğu doldurur musun?
Günümüz dünyasını iyi anlamak, görebilmek için.

Yakın zamanda yeni bir kitap olacak mı?
Mutlaka. Ben yazmadan pek duramıyorum.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media