
32. ULUSLARARASI ADANA ALTIN KOZA GÜNLÜKLERİ #4
Dün akşam ödül töreniyle sonlanan 32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde izleme şansı yakaladığım Özkan Çelik’in yönettiği ve En İyi Senaryo, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında ödül kazanan Perde ile Ali Cabbar’ın Annemin Solgun Çiçekleri adlı filmlerinden söz edeceğim.
Ahmet DUVAN, Adana’dan festivalden yazıyor…
ahmetduvan15@gmail.com
Perde
Perde, yönetmen Özkan Çelik’in üçüncü uzun metrajı. Dünya prömiyerini Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında gerçekleştiren filmin oyuncu kadrosunda Tülin Özen, Cem Zeynel Kılıç, Faruk Barman, İpek Türkan, Duygu Karaca, Bedir Bedir, Özlem Durmaz, Kürşat Demir gibi isimler yer alıyor.
Genel müdürlüğe teşrif edilen Samet, evlerinde yakın dostları eşliğinde bir kutlama yemeği organize eder. Eve girmeden önce kedileri beslerken komşularının odasında bir kadının soyunduğunu görür. Kadının çığlıklarıyla birlikte bahçeden kaçar. Kadının eşi ise şüphelenerek kapıcıya saldırır. Apartmandan kovulmasını ister. Samet’in eşi Zeynep ise sürekli kapıcının masum olduğunu savunur. Gözetleyen kişinin eşi olduğundan haberi yoktur. Altı kişiden oluşan akşam yemeği her şeye gebe olacaktır.
Dürüstlüğün apartman bahçesinde unutulduğu bir kutlama yemeği. Menüde yalan, ego, dostluk ve riyakarlık var. Porsiyonlar bir hayli büyük. Herkese ve her tabağa yetecek kadar. İçecek olarak dilediğimiz kadar şaraba sahibiz. Yani doğruluk iksirinin ta kendisine. Her yudum kursaktan taşan bir yüzleşmeye kapı aralıyor. Gerçekler ve yüzleşmeler ortaya çıktıkça samimi duvarlar örülüyor. Kör sadakatin sırayla tosladığı duvarlar kadar kaybediliyor insanlık. Taraflar seçiliyor, sahte kimlikler ortaya çıkıyor. Sonuçta herkesin profesyonel olduğu bir alan burası. İyi bir aile olmakta bunu gerektirmez mi? Daima birbirini korumak ve gözetmek. Aralanan “perde” ile görünmez olanlar görünür kılınıyor. Çiftler sahte kibarlıklarını gerçeklerle bölüyor. Geriye birbirini tanıdığına inanan insanların tanışması kalıyor. Çatal ve bıçak tıkırtıları masada tüketilen ilişkisel bağların çırpınış seslerine benziyor. Maskaralıklar, tabağa değil de sofra örtüsüne düşen kırıntılar gibi birikiyor ve sindirilemiyor. Işıklar yavaşça sönerken salonda sessiz bir mutabakat var oluyor. Odaya çöken karanlık karşılıklı aldanmanın bir ailenin üzerine sinerken bıraktığı izleri andırıyor.
Özkan Çelik, uzun planlarla tek mekânda geçen, metin ağırlıklı bir oda draması yaratıyor. Karakterlerin ağızlarından çıkan kelimeler bir silah gibi kullanılıyor. Her söz bir ardındaki gerçeğe ulaşmak istiyor. Neden ve sonuçlar çoğu zaman ilintili bir şekilde işliyor. Çelik, hikayesinde büyük oranda açık kapı bırakmıyor. Hatta bu durum biraz oyuncaklı bir halde. Bu noktada bazı karakter motivasyonları bazen gerçekçi durmuyor. Diyaloglar ara sıra sekteye uğruyor. Ancak ekseriyetle dengesini korumayı başarıyor. Yaşanılanlar büyük sürprizlerle karşılaşmadan daha aşamalı olarak gelişen dürüstlük tezatlıklarından kuruluyor. Sosyal meseleler, kimlikler ve kişilerin değer algıları arasındaki zıtlıklara dem vuruluyor. Ancak biraz klişeleşmiş ve sınıflandırılmış fiziksel görünümler üzerinden resmediliyor. Bu doğrultuda bir derinleşme gözetilmiyor. Tek mekân, evin salonu ve çiftler bir araya gelince akıllara ister istemez Kim Korkar Hain Kurttan? (Who is Afraid of Virginia Woolf?, 1966) geliyor. Tıpkı kült yapımda George ve Martha’nın sahip olmadıkları çocukları üzerinden bastırılmış düşüncelerini dışa vuruyor oldukları gibi burada da ahlaki röntgen olayı bir kırılma noktası. Filmin rejisi fazla ön planda değil. Bu durum da filmin yükselmesinde bir engel oluyor. Tiyatro oyununu andıran biçim anlatıyı biraz fazla müdahalesiz bırakıyor. Tülin Özen, yine nefis bir performans sergiliyor. İçinde yer almadığı sahnelerde keza filmin yönlendirici pozisyonunu korumayı başarıyor. Perde ile Özkan Çelik, elindeki materyali planladığı gibi dile getirebiliyor. Ancak bir üst potaya taşırken beklenen derinliğe tam olarak ulaşamıyor.
Annemin Solgun Çiçekleri
Yönetmen Ali Cabbar ilk uzun metrajı Annemin Solgun Çiçekleri ile karşımıza çıkıyor. Dünya prömiyerini Adana Altın Koza Film Festivali çerçevesinde gerçekleştiren filmin oyuncu kadrosunda Oral Özer, Nazan Kesal, Ferit Kaya, Burcu Gölgedar, Yüksel Ünal, Şefika Cabbar gibi isimler yer alıyor.
İstanbul’da yaşayan ve iş bulma zorlukları yaşayan Bahadır, babasının vefatından bir yıl sonra annesinin yanına köye gider. Eski çevresinden arkadaşlarıyla iletişim kurar. Ailesine ait bağların satılması konusunda annesiyle anlaşamaz. Bahadır yapacağı seçimle ya geçmişin kalıcı izlerini onaracak ya da geleceğinin nasıl şekilleneceğini belirleyecektir.
Yönetmen Ali Cabbar, her halinden anladığımız üzere kişisel bir sinema yaratmaya çalışıyor. Filmi izlerken oluşan öğelerin içten bir motivasyonla kurulduğunu fark edebiliyoruz. Ancak izlediğimiz anlatının büyük sorunları olduğunu söylemeliyiz. Diyalogların çok sığ kaldığı, adeta ilk ağızdan yazıldığı, oyunculukların büyük ölçüde sırıttığı ve belirli bir hikâyenin neredeyse belirmediği bir film izliyoruz. Annemin Solgun Çiçekleri, bir filmden öte sanki başlamış bir dizinin ikinci bölümüymüş gibi hissettiriyor. Zira tanımadığımız karakterlerin ve anlatılmayan hikayelerin dramına şahit oluyoruz. Ek olarak normal ve içerisinde duygusal bir çatışma bulunmayan sahnelerin dramatize edilmesine maruz kalıyoruz. Oyuncu yönetimi ve müzik kullanımı bu bağlamda istenilen şekilde işlemiyor. Dolayısıyla kartondan karakterlerin, ne düşündüğünü bilmediğimiz bir coğrafyanın bize geçmeyen anlatımlarını izlemiş oluyoruz. Nazan Kesal ise dramatize edilen sahnelerin yer almadığı sekanslarda kendisine alışık olduğumuz bir performans gösteriyor. Annemin Solgun Çiçekleri, ne yazık ki metin ve teknik olarak yeterli bir nitelik sunmuyor.

Pelin Esmer, “O da Bir Şey mi” ile “En İyi Yönetmen” ödülünü aldı.
32. Altın Koza’da Ödüller Sahiplerini Buldu
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması
En İyi Film: O da Bir Şey mi (Yön. Pelin Esmer)
Yılmaz Güney Ödülü: Ev (Yön. Orhan Eskiköy)
En İyi Yönetmen: Pelin Esmer (O da Bir Şey mi)
En İyi Senaryo: Özkan Çelik, Cem Zeynel Kılıç (Perde)
Kadir Beycioğlu Jüri Özel Ödülü: Gündüz Apollon Gece Athena (Yön. Emine Yıldırım)
En İyi Kadın Oyuncu: Bige Önal (Buradayım, İyiyim), Tülin Özen (Perde)
En İyi Erkek Oyuncu: Nazmi Kırık (Uçan Köfteci)
En İyi Müzik: Barış Diri (Gündüz Apollon Gece Athena)
En İyi Görüntü Yönetmeni: Barbu Balasoiu (O da Bir Şey mi)
En İyi Sanat Yönetmeni: Elif Taşçıoğlu (O da Bir Şey mi)
Ayhan Ergülsel En İyi Kurgu: Erhan Örs (Ev)
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Aslı Işık (Uçan Köfteci), Duygu Karaca (Perde)
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Bedir Bedir (Perde)
Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu: Merve Asya Özgür (O da Bir Şey mi)
Umut Veren Genç Erkek Oyuncu: Mazlum Sümer (Cinema Jazireh)
SİYAD Cüneyt Cebenoyan En İyi Film Ödülü: O da Bir Şey mi (Yön. Pelin Esmer)
Film-Yön Erden Kıral En İyi Yönetmen Ödülü: Pelin Esmer (O da Bir Şey mi)
Adana İzleyici Ödülü: O da Bir Şey mi (Yön. Pelin Esmer)
Edebiyat Uyarlaması Uzun Metraj Senaryo Yarışması
En İyi Senaryo: Kesik Baş – Pınar Arıkan (Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın aynı adlı romanından)
Jüri Özel Ödülü: Selvi – Orhan Eskiköy (Aynı adlı kendi öyküsünden)
Belgesel Film Yarışması
En İyi Belgesel Film: Eskisi Gibi (Yön. Sibel Karakurt)
Jüri Özel Ödülü: Kardeş Türküler ile 30 Yıl (Yön. Ayşe Çetinbaş, Çayan Demirel)
Mansiyon Ödülü: Döngü (Yön. Bulut Renas Kaçan)
Uluslararası Kısa Film Yarışması
En İyi Film: Happiness (Yön. Fırat Yücel)
Jüri Özel Ödülü: Qaher (Yön. Nada Khalifa)
Ulusal Kısa Film Yarışması
En İyi Film: Alis (Yön. Beril Tan)
Jüri Özel Ödülü: İnziva (Yön. Saim Güveloğlu)
Ulusal Öğrenci Filmleri Yarışması
En İyi Belgesel Film: Rengê Kevîr (Yön. Tuğba Yaşar)
En İyi Canlandırma Film: Aile Yemeği (Yön. Tuğçe Sönmez)
En İyi Kurmaca Film: Nepenthe (Yön. Meltem Naz Salduz, Uğur Yıldırım)
En İyi Deneysel Film: Mars (Yön. Atahan Yaman)
Taff Pictures ve Fono Film Post-Prodüksiyon Ödülü: Aslında Herkes (Yön. Emre Cef Kamhi)