FİLOZOFLARIN AŞK HAYATLARINA DERİNLEMESİNE BİR BAKIŞ…

“Âşık Filozoflar”, Hegel, Kant, Nietzsche, Sartre, Foucault, Derrida ve Heidegger’in yaşamlarını ve düşüncelerini kronolojik bir sıralamaya ele alırken, diğer yandan da bu filozofların aşk hayatlarına derinlemesine bir bakış atarak aşkın yaşamlarını nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.
YAZI: BURAK SOYER
soyerbrk@gmail.com
Queensland Üniversitesi’nde psikiyatri doçenti olarak görev yapan Warren Ward’un yazdığı “Âşık Filozoflar”, aşkın filozofların hayatlarındaki anlamı üzerine vurgu yapan bir kitap…
“Filozof” nitelemesi çoğu kişi için biraz temkinli yaklaşılması gereken bir tanımdır. Zira kendisine bu tanımın yakıştırıldığı birisini gözümüzde canlandırdığımızda, elinde kalemiyle kafasını kitap sayfalarına gömmüş, şişe dibi gözlüklü, bazen boş boş bakar gibi görünürken o bakışın arkasında gezinen bin bir düşünceyle boğuştuğunu bildiğimiz bir prototip belirir. Sadece Nietzsche’yi bile uzaktan görsek, bizimle herhangi bir temas kurmaması için hafiften bir önlem alıp yönümüzü değiştirebiliriz bence. Felsefenin insanlığa yaptığı bir kötülük varsa, o da filozofları “insanüstü” varlıklar olarak bize sunmasıdır. Ancak nihayetinde onlar da insandır ve normal insanlar gibi yemek yerler, su içerler, uyurlar, belki biraz fazla konuşurlar, ama insandırlar. Dolayısıyla âşık da olurlar. Yazıları Aeon, New Philosopher, Praririe Fire, Overland gibi mecralarda yayımlanmış, 2016 ve 2019 yıllarında New Philosopher Yazar Ödülü’nü kazanmış, Queensland Üniversitesi’nde psikiyatri doçenti olarak görev yapan Warren Ward’un kaleme aldığı, Say Yayınları’ndan Talha Aydın çevirisiyle okuyucuyla buluşan “Âşık Filozoflar” , Hegel, Kant, Nietzsche, Sartre, Foucault, Derrida ve Heidegger’in yaşamlarını ve düşüncelerini kronolojik bir sıralamaya ele alırken, diğer yandan da bu filozofların aşk hayatlarına derinlemesine bir bakış atarak, aşkın onların yaşamlarını nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.
Kitabında ele aldığı her filozof için bir bölüm ayıran Warren Ward, ilk olarak, Keyserlingk ailesinin iki çocuğuna ders vermek için Keyserlingk Sarayı’nın yolunu tutan ve burada bir “hofmeister”in tedrisatından geçen, zeki, felsefe tutkunu Kontes Caroline von Keyserlingk’e olan kara sevdasını anlatıyor. Sonrasında Hegel’in Kant’ın adımlarını takip ettiği Tübingen’de, arkadaşlarıyla müdavimi olduğu bir meyhanede tezgâhtar olarak çalışan ve tanıştığı ilk kadın olan Auguste’e olan büyük aşkını Alman idealizmiyle bağdaştırarak ele alıyor. Nietzsche’nin aşk hayatına daldığında ise, düşünürün bütün kitaplarını elden geçiren Ward, yirmi yaşındaki Rus bir generalin kızı olan, Nietzsche’nin arkadaşı Paul Gast’a yazdığı mektupta, “bir kartal kadar kurnaz, bir aslan kadar cesur, ama yine de oldukça çocuk ruhlu bir genç kız” diye nitelediği Lou Andreas-Salomé’ye duyduğu karşılıksız aşkın, onun fikriyatına nasıl etki ettiğini inceliyor.
Varoluşçu felsefenin 20. yüzyıldaki en önemli temsilcisi Martin Heidegger’in, kendisini dinlemek için bin kilometreden fazla yol yapan geleceğin en etkili siyasi kuramcılarından olarak anılacak Hannah Arendt’le yaşadığı ilişkiyi aktarırken, varoluşçuluğun ve özgürlükçülüğün Heidegger özelinde nasıl şekillendiğini dile getiren yazar, Jean-Paul Sartre’la Simone de Beauvoir’nın bir anlaşmayla taçlanacak aşklarının ulaştığı entelektüel boyut sayesinde Beauvoir’nın feminizmin temel taşlarını ortaya koyuşuna değiniyor.
Foucault’nun gerçek cinsel kimliğini keşfettiği ENS’ye girişinin üzerinden on yıl geçtikten sonra tamamladığı 943 sayfalık, “Deliliğin Tarihi: Akıl Çağında Deliliğin Tarihi” teziyle, seçilmiş jürinin, “Jüri aday olarak Mösyö Michael Foucault’yu üniversitenin en yüksek unvanı olan edebiyat doktorasını layık görmüştür,” notuna “Onur derecesiyle,” eklemesiyle geçişinin ardından yaşadığı arzuyu en derinden çatırdatan çalkantılı ilişkilerine ışık tutan Warren Ward, Jacques Derrida’ya hamile kalan annesinin, Derrida’nın doğumundan üç ay önce bebeğini kaybetmiş olmasının getirdiği yas yüzünden üvey evlat muamelesi görmesi, ünlü edebiyat eleştirmeninin kimliğindeki hassaslığın gönül meselelerindeki başarısızlığında oynadığı role dikkat çekiyor.
Warren Ward, “Âşık Filozoflar”da, filozofları sadece kafa yaktıran sayfalarca dolusu metinlerin yazarları ya da “normal” insanın aklına hayaline gelmeyecek fikirlerin sahibi olarak değil, tüm zaaflarıyla, kırılganlıklarıyla, hassasiyetleriyle ve elbette insanî yönleriyle sayfalarına taşıyor. Yazarın bütün bunları kapsamlı bir araştırma sonucunda edebi bir dille kaleme alması, okuru apayrı bir yolculuğa çıkarırken, tipik ve karikatürize edilmiş “filozof imajı”nı da yıkarak hayli zor bir alan olan felsefeye bir kapı aralamış oluyor.