FERİDUN ORAL: “DOĞA, YAZILMIŞ YA DA HENÜZ YAZILMAMIŞ KİTAPLARLA DOLU ÇOK BÜYÜK VE ZENGİN BİR KÜTÜPHANE”

Çocuk kitapları denince Türkiye’de akla ilk gelen yazarlardan biri, Feridun Oral. Ailelerin ve eğitmenlerin gözü kapalı güvendiği bir yazar aynı zamanda. Onun her yeni kitabı, yeni bir öneri kitap olarak listelerde yerini alırken, Feridun Bey genci yaşlısı aslında her yaştan okur için üretmeye devam ediyor. Bir kedinin hikayesini anlattığı “Pıtrak” ise onun en yeni çocuk kitabı, yine yakın zamanda Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı. Ben de bu vesileyle Feridun Bey’in kapısını çaldım, birlikte edebiyatın ve doğanın içine doğru süzüldük.
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com
İlk kitabınız “Böğürtlen Cini ve Sarı Gaga” kitabınızdan bu yana tam 32 yıl geçmiş. O günden bugüne yazın hayatınızda büyük değişimler oldu mu? Edebi üslubunuz, hikayeleriniz bu uzun yolculukta nasıl, ne şekilde evrildi?
Yazın hayatımdaki değişikliklerin ne olduğunun analizini hiç yapmasam da, bu uzun yolculukta elbette pek çok şey öğrendim. Gözlemlemeye ve öğrenmeye devam ediyorum. Zaman içerisinde, doğanın inanılmaz bilgiler ve henüz yazılmış ya da yazılmamış kitaplarla dolu çok büyük ve zengin bir kütüphane olduğunu öğrendim.
Bu uzun yolculuk tek başıma yapmadığım, çocuklar ve anne babalarla birlikte merak ve heyecan dolu bir gezi.
Sizi büyüten, olgunlaştıran, bugüne gelmenizi sağlayan ve size ilham veren çocuk kitapları hangileri oldu?
Her çocuk gibi mutlaka benim de sevdiğim kitaplar olmuştur. Ancak benim çocukluk zamanlarımda, resimli çocuk kitaplarında günümüzdeki gibi zengin bir çeşitlilik yoktu. Kendi alanımdaki büyüme, olgunlaşma ve bugünlere gelmedeki en büyük ilham kaynağım hep doğa oldu ve olmaya devam ediyor.
Çok üreten, hep yazan, çizen, tasarlayan bir sanatçısınız. Yakın zamanda da artık bir diğer eviniz olmuş Yapı Kredi Yayınları’ndan yeni kitabınız “Pıtrak” çıktı. Yine fonda doğanın türlü halleri ve hayvanlar var. Ve bu defa kitabın baş kahramanı Pıtrak isminde bir kedi. Hep uyuklayan Pıtrak’ın macerasından ve yazım aşamasından bahseder misiniz?
Bu, bir çiftlikte yaşayan tombul bir kedinin günlük yaşamından kesitleri anlattığım bir hikaye. Pıtrak bitkisinin dikenlerini koyunların, keçilerin postlarında görürdüm. Bir gün bu dikenleri bir kedinin üstünde de görünce bunun bir hikayesi olması gerektiğini düşünüp yazmaya başladım. Bir sabah Pıtrak adlı kedi mama kabını boş görünce, karnını doyurmak için çevreden gelen kokuların etkisiyle çiftlikten gitgide uzaklaşır, doğadaki diğer hayvanları gördükçe dikkati dağılır ve onların peşinde koştukça pıtrak dikenleri tüylerine yapışır. Bu dikenlerin onu küçük bir canavara dönüştürdüğünün farkında olmadan çiftliğe geri döner. Hikayenin yazım ve çizim aşamasında keçeden bir kedi diktim. Sonra pıtrak dikenleri toplayıp bunları kedinin üzerine iliştirerek fotoğraflarını çektim. Bu keçe kediyi illüstrasyonlarda kullandım. Kitabın tanıtım videosu için de çevredeki yakın köylere, çiftliklere giderek keçe kediyle birlikte çekimler yaptım.
Sizin aslında pilot olmak istediğinizi okumuştum bir keresinde… Nasıl oldu da çocuklar için yazmaya başladınız, İçinizde kaldı mı peki, pilotluk?
Evet, pilotluk içimde kaldı. Pıtrak dikeninden daha can acıtıcı şeylere tanık olmak herkes gibi beni de çok üzüyor. Yanan ormanlarda yaşayan hayvan dostlarım, ağaçlar, bitkiler, böcekler kısacası doğada yaşayan tüm kahramanlarım… Yanan elbette çocukların geleceği, hayalleri, doğadaki dostları her şey. Eğer pilot olma hayalim gerçekleşmiş olsaydı, yanan ormanları söndürmeye çalışan pilotlardan birisi de mutlaka ben olurdum.

Oral’ın ABD’den Çin’e, Almanya’dan Japonya’ya toplam 19 ülkede tam 68 kez çevrilen kitapları, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanıyor.
Siz olmasanız da hayalleriniz hep uçuyor, ne güzel.. Üstelik çocuklara doğanın resmini çizerek, öğreterek…
Peki doğayla bu kadar iç içe misiniz? Doğayı bu kadar iyi yansıtmayı nasıl başarıyorsunuz? İşin sırrı ne?
Uzun zamandır şehre ve doğaya yakın bir kasabada yaşıyorum. Bu elbette benim bilinçli bir seçimim ve yaşam biçimim. Doğanın tam ortasında yaşamasam da dört mevsimin döngüsünü takip edebiliyorum. Leyleklerin gelişini, meyve ağaçlarının bahar açıp meyveye durmasına çok yakından şahit olabiliyorum. Bütün ilham perileri doğada cirit atıyor. İşin bir sırrı yok aslında her şey ortada, sadece bakmayı ve görmeyi bilmek, doğayı içimizde hissetmek yetiyor.
Okul öncesi çocuklar için yazmak daha zor ve meşakkatli bir işmiş gibi görünüyor. Sizin bu konuda düşüncelerinizi merak ediyorum.
Okul öncesi çocuklar için yazmak, resimlemek ikisi bir bütün ve tamamlayıcı ve elbette birçok sorumluluğu da beraberinde getiriyor. Çocuklar detaylarda dolaşırlar ve aslında bizim çok da fark edemediğimiz inanılmaz bir gözlem yeteneğine sahiptirler. Sizi bir oyuna davet ederler ancak bu oyunu onların kurallarıyla oynamak gerekir. Oyun da olsa kendi içinde bir mantığı vardır ve bu mantık çerçevesinde oynamak konusunda tutarlı ve ısrarcıdırlar.
Onların bu dünyasını göz önünde bulundurarak düşünmek ve yazmak, zaman sınırı olmayan ama rotası belli uzun bir yolculuğa çıkmak gibidir. Bu yorucu bir yolculuk olacak gibi görünse de çocukların sesine kulak verildiğinde en unutulmaz bir seyahate dönüşebilir.
Sanırım hiç dijital çizim yapmıyorsunuz. Hep suluboya çizimler, kitaplarda gözlemlediğim… Her şeyin teknolojiye yüzünü döndüğü, chat gpt’lerin her işi yapmaya başladığı bu dönemde bu kadar “analog” kalmanın size hissettirdikleri neler?
Neredeyse her şeyin dijital dayatma ile uyarlanmaya ve yaşanmaya çalışıldığı bu dönemde “analog” kalmak benim için çok özel ve değerli. Bu yeni dünya yazılımı hangi yenilikleri sunarsa sunsun bu benim için sapla samanın karışmasından başka bir şey değil. Bu karışıklığı çözmek için chat gpt ve/veya başka yazılımlardan yardım alınarak pek çok şey çözülmüş gibi görünüyor. Ancak öte yandan insan beyninin bilgi toplama, saklama, yenileme, deneyim deposu gitgide boşalıyor. Elektrikler kesildiğinde depo boş olduğundan “tın tın” sesler geliyor.
Dijital çizim yapmıyorum, suluboyanın sürprizlere açık dağılımına izin vermek hoşuma gidiyor. Çünkü dijital ortamda her türlü doku, leke dağılımları ve benzeri şeyler kes/yapıştır kolaylığı ile yapılsa da yine de elin dokunuşlarının doğallığını daha sahici ve samimi buluyorum. Dijitalde kusursuzluk ve mükemmellik tuzağı, bana göre, bazen işin doğasından çok fazla uzaklaşılmasına ve plastik bir algı oluşmasına neden oluyor. Bu biraz da hibrit tohumlardan yetiştirilmiş, albenisi yüksek aynı standarttaki ürünlere benziyor. Benim tercihim, dijital aromatik efektleri olmayan, yamuk yumuk çizilmiş, hatta, içine kurt mu girmiş diyebileceğimiz deliklerle dolu tatlı ve kokulu “analog” bir elmayı ısırıp yemek.
Çocuklara didaktik olmadan yazmanın yolu sizce ne?
Çocuklara didaktik olmadan, parmak sallamadan yazmanın yolu çocuk gibi düşünmek olsa da, yine de sorumluluklar çerçevesinde; anlatmak istediğiniz düşüncenin altını kalın kalın çizmeden, incitmeden yazmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü; çocukların bütün radarları açıktır, gece görüşü bile vardır.
Aynı zamanda çok ödüllü bir yazar çizersiniz? Ödüllerin sizin için anlamı nedir?
Ödüllerin elbette anlamı ve değeri büyüktür, aynı zamanda motive edicidir. Ancak olmazsa olmaz bir şey değildir. Yazmak, çizmek, üretken olmak ve çocukların sizi dünyalarına almaları, kitapları sevmeleri en büyük ödüldür bence.
Çocuk edebiyatımızın genç yazar ve çizerlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 30 yıl içinde çok zenginleştiğini söyleyebilir miyiz?
Kitabevi ziyaretlerimde genç yazar ve çizerlerin sayısında bir artış olduğunu görüyorum. Ancak bu artışın nitelik açısından da aynı anlamı taşıyan bir zenginliğe dönüşüp dönüşmediğinden çok da emin olmadığımı söyleyebilirim.
Kitap seçiminde ebeveynlerin rolü büyük. Bu konuda sıkça karşıma çıkan soru; ailelerin kitabın iyi olduğuna nasıl karar verecekleri… Sizin önerileriniz neler?
Kitap seçiminde anne babaların karar verme ve seçme yetkisini doğru buluyorum. Çünkü ne yazık ki birçok alanda olduğu gibi, kitaplar da, yapay aromalı ve tatlandırıcılı içecek ve yiyecekler gibi albenili ambalajlı tuzaklarla dolu. Çocuklara kendi kitabını seçme hakkı elbette tanınmalı, ancak bunu yaparken kitapçıda biraz daha vakit geçirip birlikte inceleyerek paylaşımcı bir karar vermenin daha yararlı olacağını düşünüyorum.
En son okuyup da hem resimlerini hem hikayesini çok sevdiğiniz bir çocuk kitabı var mı?
En son İtalya’daki bir kitapçıdan Ji-hyun Kim’in UN’ESTATE adlı kitabını almıştım. Bu sessiz bir kitaptı.
Şu cümleyi tamamlayın lütfen… “İyi ki çocuklar için yazıyorum çünkü…”
İyi ki çocuklar için yazıyorum, çünkü çocuklarla birlikte, doğayı her seferinde yeniden keşfetmek ve dört mevsimi yaşamayı çok seviyorum.
Ajandakolik’in artık klasikleşmiş bir sorusu var. Ajandanız var mı? Varsa içinde neler var?
Ajandamda yeni projelerin ilk notları, eskizleri, üzerinde çalıştığım projelerin düzeltileri, yapacağım seyahatlerin araştırma notları gibi şeyler var.
Üzerine yeni çalıştığınız bir kitap var mı? Biraz ipucu alabilir miyiz sizden?
İki yıldır yetişkinler için hazırladığım bir kitap projem var. Bu; Rönesans döneminde bir sanatçının çocukluktan olgunluk dönemine kadar yaşadığı sanat hayatının illüstrasyonlar ve fotoğraflarla desteklenmiş kurgusal anlatısı…
Ajandakolik’te konuğum olduğunuz için onur duydum. Şimdi kitaplarınıza hayranlık duyan pek çok ebeveyn arkadaşım da çok mutlu olacak bu söyleşiyi okuyunca…
Ajandakolik misafiri olduğum için ben de mutlu oldum. Sevgilerimle…