Advertisement Advertisement

32. ULUSLARARASI ADANA ALTIN KOZA GÜNLÜKLERİ #3


32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali tüm hızıyla devam ediyor. Dün itibariyle Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nın yarısından fazlasını tamamlamış bulunuyoruz. Bu yazımda günün seçkisinde yer alan; Tayfun Pirselimoğlu’nun yönettiği “İdea”, Pelin Esmer’in yeni filmi “O da Bir Şey mi” ve Hakkı Kurtuluş, Melik Saraçoğlu ikilisinin “Algoritmaya Biat Et” adlı filmlerinden bahsedeceğim.

Ahmet DUVAN, Adana’dan festivalden yazıyor…
ahmetduvan15@gmail.com

BİR KEDİ FARE KOVALAMACASI: İDEA
Ülke sinemasının nevi şahsına münhasır isimlerinden Tayfun Pirselimoğlu, Türkiye’nin Oscar adayı olan son filmi Kerr’in (2021) ardından karşımıza İdea ile çıkıyor. Türkiye prömiyerini 44. İstanbul Film Festivali’nde yapan filmin oyuncu kadrosunda Tarhan Karagöz, Nalan Kuruçim, Ercan Kesal, Jale Arıkan, Gafur Uzuner, Elif Nur Kerkük, Melih Düzenli, Enver Demirkan gibi isimler yer alıyor.

Kemal şehirden uzak boş bir villada zengin bir iş adamının bekçiliği ile uğraşmaktadır. Şehirden döndüğü bir gün otobüste unutulan İDEA isimli kitabı kurcalar ve yerine bırakır. Kemal’in hayatı o andan sonra eskisi gibi olmayacaktır.

Sinemada bireyin yaşadığı yabancılaşmaya dair önemli eserleri bulunan Tayfun Pirselimoğlu’nun İdea’sı; neden ve sonucun yer almadığı bir kedi fare kovalamacısının hikâyesi. Pirselimoğlu insanın sürüklendiği bu hareket haline aşamalı bir şekilde yaklaşıyor. Bizi sorgulamanın ve sorgulamıyor olmanın ortasında bırakıyor. Klasik anlatı öğeleriyle başlayan film, zamanla yerini uzun planlara ve koşuşturmalara bırakıyor. Başlı başına Kafkaesk bir film izliyoruz. Tıpkı Franz Kafka’nın ünlü başyapıtı Dava’da olduğu gibi Kemal açıklanmayan bir suçla suçlanıyor. Karakterler kâğıt üzerine yayılan mürekkep misali zaman içerisinde konum ve tavır değiştiriyorlar. Absürtlük gittikçe tavana çıkarak bizarlık noktasına yaklaşıyor. Bu unsurlar kovalamaca dinamiği içerisinde zirve noktasına ulaşıyor.

Yönetmenin önceki filmlerinden aşina olduğumuz film-noir bu kez eski İstanbul sokaklarına sinmiş. Zamanın dışında olduğumuzu yüzümüze vurulurcasına terk edilmiş mekanlarda yol alıyoruz. Çürümüş fabrikalar, terkedilmiş gemiler, dökük evler ile bulunduğumuz dönemi muğlak bırakmak istiyor, Pirselimoğlu. Sanat ve görüntü yönetmenliğinin kayda değer başarısı bu isteği destekliyor. Kemal’in yaşadığı yabancılaşma ve bilmeme haliyle mekânsal bir bütünlük gözetiliyor. Geniş tavanlı odalar, koridorlar, mermer merdivenlerle eski ile yeninin sentezi Kemal üzerinden daraltılmak isteniyor.

Pirselimoğlu auteur bir tutumla anlatısını kurguluyor. Kendisine aşina olduğumuz üzere izleyicinin beklentisini gözetmiyor. Anlatmak istediğine dair sadece sözünü söylemeyi ön planda tutuyor. Ancak absürtlük dozunun artmaya başladığı sekanslardan itibaren hikâye fazla tekrara düşüyor. Pirselimoğlu bu tekrarı amaçlıyor aslında. Dolayısıyla bilinçli bir tercih bu. Ancak zamanla bu tutum anlatının absürtlüğünü sinemasal kalibrede artırmadığı gibi var olan kazanımlarını da eksiltmeye başlıyor. Amaç yaşanılan durumun olağan dışı olduğunu yansıtmak olsa da yaşanan bu sert geçiş metin olarak doyurucu olmaktan uzak. Karakterlerin sürekli aynı soru kalıplarını kullanması, farklı çatışmalar ve motivasyonlara şahit olmamamız anlatıyı fazlasıyla daraltıyor. Filmin ilk yarısında İdea kitabına dair merak duygusu artarak devam ederken bir süre sonra sönümleniyor. Basamakların en tepesinden tepetaklak yuvarlanan bir bedeni andırıyor bu durum. Hikâye ana karakterinin koşuşturmalı sahnelerinin aksine tekrardan bu basamakları çıkabilecek efora sahip değil. Bu doğrultuda izleyicinin anlatıyla motivasyon kuramadığı yalnızca yaşanılanları izlemekle yükümlü kaldığımız bir filmle baş başa kalıyoruz. Dengesiz bir alanın tam ortasından sıkıştırılıyoruz. Pirselimoğlu, ne yapmak istediği anlayabildiğimiz ve kendi sinema ilkeleri dahilinde kolaylıkla ona ait olduğunu anlayabildiğimiz bir film bırakıyor bize.


NEDEN HİKAYE ANLATMAK İSTERİZ?: O Da Bir Şey Mi
Ülkemizin önemli yönetmenlerinden Pelin Esmer, yaklaşık 8 senenin ardından kurmaca bir uzun metrajla yeniden karşımıza çıkıyor. 54. Rotterdam Film Festivali’nde dünya prömiyerini gerçekleştiren filmin oyuncu kadrosunda Timuçin Esen, Merve Asya Özgür, İpek Bilgin, Nur Sürer, Mehmet Kurtuluş, Şebnem Hassanisoughi, Asiye Dinçsoy, Sermet Yeşil, Fehmi Karaarslan, Laçin Ceylan, Deniz Karaoğlu, Oğuz Kara gibi isimler yer alıyor.

Ünlü yönetmen Levent, Söke Film Festivali’nde yayınlanacak olan kısa filmi için oyuncu aramaktadır. Üniversite sınavına hazırlanan ve Söke’de yaşayan Aliye ise yönetmene mesajlar gönderen bir hayranıdır. Kendisine hayatından geçenleri anlatır. Levent, kaldığı otelde Aliye’nin olduğundan habersizdir. Otel personeli olan Aliye’nin zorlu hikâyesi bambaşka hayatlara sahip bu iki insanın iletişimini artıran bir unsur olacaktır.

Filmlerin niteliğini artıran en önemli öğelerinden birisi hiç kuşkusuz hikâyeleridir. Hikâyelerin nispeten iyi olmadığı deneysel melekelere sahip etkileyici eser vardır. Ancak güçlü bir hikâye nitelikli filmlerin olmazsa olmazıdır. Bir insan için iskeleti ne ise hikâye de sinema için odur. Filmin henüz başlarında ünlü yönetmen Levent’e şu soru sorulur; “Neden hikâye anlatmak isteriz?” Levent şöyle cevap verir; “Biri bizi dinlesin diye.”  Pelin Esmer, aşina olduğumuz oyuncaklı hikâye anlatıcılığına O Da Bir Şey Mi ile devam ediyor. Sesini duyurmaya çalışan Aliye’nin isteği hayranı olduğu yönetmene ulaşmak. Sanki bir mektubun satırlarından beyazperdeye uzanan bir kolaj izliyoruz. Aliye’nin sesi yaşadığı zorlukların dışavurumu olarak tüm sahneleri kaplıyor. Üst yapı olarak onun düşüncelerini ve başından geçenleri dinliyoruz. Ana karakterimiz Aliye’nin Otel Efes Palas’tan İstanbul’a uzanan sesinden ise şu sözleri duyuyoruz; “Ben babamı öldürmedim. Hayal ettim. “ Bu doğrultuda biz de Aliye ile hayal ediyoruz yaşananları. Cümle aslında filmin kendisini nasıl görmemizi istediğine yönelik bir tanımlama gibi karşımıza çıkıyor. Sökenin eski şarkıcılarından Gülistan, Aliye’nin hikâyesine hâkim Deniz ve Kemal aracılığıyla anekdotlar öğreniyoruz. Pelin Esmer, sesini sevdiği bir yönetmen üzerinden duyurmaya çalışan Aliye’nin hikâyesini her bir karakterin ağzından kelimelere döküyor. Levent ise Aliye’nin sesinden duyduklarını kısa filmine dökerek ölümsüzleştiriyor. Bu anlatıcı kullanımı ile meta bir anlatım benimseniyor.

Pelin Esmer film boyunca yine incelikli bir yönetmenlik sergiliyor. Kamera sahneler arasında pürüzsüz manevralara sahip bir zarafet içerisinde. Ancak buradaki sorun hikâye anlatımının bir noktadan sonra ciddiyetine fazla kapılıyor olması. Zamanla Aliye’nin ağzından duyduklarımız bir sonraki aşamaya geçemeden tekrara dönüşmeye başlıyor. Üzerimize benzer cümlelerle bocalanmış hikâyeler yağmaya başlıyor. Karakterler yalnızca bir şeyler anlatmak zorundaymış gibi karikatürize oluyorlar. Dolayısıyla dış ses üzerinden duyduklarımız ve diğer karakterlerden öğrendiklerimiz bir noktadan sonra masalsı kalmaya başlıyor. Final sahnesinde güçlü bir an yaratılsa da bu kavuşmanın gecikmesi finalin etkisini yitirmesine neden oluyor. Zira film bu noktaya kadar hikâyesine kattıklarını sırayla tüketmeye başlıyor. Hazırlandığımız final ile anlatının vuruculuğu bu noktada aynı etkide hissettirmiyor. Bu gibi sorunlara rağmen Pelin Esmer’in yazım dünyası ve yönetmenlik becerileri, görüntü yönetimi ve kurgu başarısıyla beraber seyre değer anlar yaratmayı başarıyor.

VİDEO KAYDIRMANIN TESBİH ÇEKMEKLE DENK TUTULDUĞU BİR DÜNYA: Algoritmaya Biat Et
Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu ikilisi yeni filmleri Algoritmaya Biat Et ile günümüz sosyal medya dünyasının derinliklerine iniyor. İngilizce dile sahip olan yapım, dünya prömiyerini Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında gerçekleştirdi. Filmin oyuncu kadrosunda Meriç Aral, Peter Klempner, Meral Çetinkaya, Suna Yıldızoğlu, Kenny Laurie, Jess Alfonso, Luke Webb, Merve Oruç, Nathan Bassett, Ferdinand Kurtuluş gibi isimler yer alıyor.

Lily sosyal medyada ünlenmeye çalışan bir içerik üreticisidir. Reaksiyon videolarıyla dünyada ünlenen yayıncı Gabe tarafından internette rezil edilir. İnsanların kimliklerini gizleyerek videolar çektiği bir sosyal medya uygulaması olan Kathartist için çalışmaya başlar. Ünlenmenin ve para kazanmanın yolunu bu şekilde bulmaya çalışır. Ancak bu platformun algoritmaya tapan bir topluluk olduğunu öğrendiğinde başına bir sürü bela almış olacaktır.

Algoritmaya Biat Et, günümüz dünyasının giderek kimliksizleşen, birbirine tıpatıp benzeyen insan yaratımının hicivli bir alegorisi. Karakterlerin sosyal medya haricinde başka bir dünyaları yok. Bize görünenler yalnızca ekranların başında beliren mesajlar ve görüntüler. Hatta süre içerisinde “sosyal medya dünyası” bireyleri esir almaya bile başlıyor. Aslında video kaydırmanın tesbih çekmekle denk tutulduğu bir dünya burası. Özel hayata dair sınırların bulunmadığı, rencide olmanın ve vicdan duygusunun barınmadığı bir alanın içerisine çekiliyoruz. Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu anlatmak istediklerini gittikçe karanlıklaşan ve tekinsiz hale bürünen bir dille aktarıyorlar. Birçok tespiti ve günümüze dair bir sürü meseleyi 80 dakikalık bir süre içerisine sığdırmaya çalışıyorlar. Bu durum sahneler arası saydamlığı artırarak metin açısından yüklü bir kargaşa yaratıyor. Çok unsura değinme ve gösterme isteği, ele alınan konuları bir kurmacaya dökme zorunluluğu ve eldeki kısıtlı süre bir çakışma yaşıyor. Dolayısıyla senaryoya dair giriş gelişme sonuç üçlüsünün görünmekte zorlandığı bir kalabalığa şahit oluyoruz. Eğlenceli olma isteği ön planda tutulsa da fikirlerin beyazperde üzerindeki duruşu pek aynı kıvamda değil. Algoritmanın insanın benliğine nasıl hükmetmeye başladığına dair bir şeyler söylerken bu oyun alanını internetin içinde kurgulamaya çalışmak kulağa iyi bir fikir gibi gelebilir. Ancak bunu o dünyanın karikatürize ve gerçekçi görünmeyen podcast, yayıncı vs. karakterleri üzerinden göstermenin sinemada kayda değer olarak değindiği bir tarafı yok ne yazık ki. Değinilmek istenilen mesaj filmin başlarında bize ulaşıyor. Gerisi ise mesajın kendini tekrarladığı ve yönetmenlerin yarattıkları oyun alanında gezindikleri kısımlar oluyor. Yaratıcı fikirler kadar bir o kadar uzağında kalan fikirlere de rastladığımızı söylemeliyiz. Kısıtlı imkanları ve yenilikçi fikirleri gözeterek konuşmamız gerektiğinde bile barındırılan motivasyonların iyi bir şekilde yansıdığını söylemekten maalesef uzaktayız.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media