“TAM BANA GÖRE” BİR ROMANTİK KOMEDİ Mİ YOKSA DEĞİL Mİ?

“Başka Bir Hayatta” (Past Lives, 2023) filmiyle tanıdığımız yönetmen Celine Song, ikinci uzun metrajı “Tam Bana Göre” (Materialists) ile karşımıza çıkıyor. Romantik bir hikâye eşliğinde aşk, ekonomik sınıf, çöpçatanlık denklemleri üzerine bir bakış sağlamaya çalışırken klişe romantik komedi kalıpları ile derinlikli bir anlatım arasında üslup açısından bir kararsızlığa saplanıyor.
YAZI: AHMET DUVAN
ahmetduvan15@gmail.com
Celine Song, 2023 yapımı “Başka Bir Hayatta” ile yolları ayrılan çocukluk aşıklarının yıllar sonraki kavuşmasını; hızla çarpan bir kalbin ritimli atışlarında savrulan, olgunlaşmış iki bedenin bir kedi-fare kovalamacasını andıran hikayesiyle, kendi kişisel deneyiminden yola çıkarak kurgulamıştı. Yönetmen, yeni filmi “Tam Bana Göre”yi ise bu kez oyun yazarlığı yaptığı dönemde çöpçatanlıkla uğraşırken yaşadığı kişisel deneyimlerinden esinlenerek tasarladığını söylüyor. Türkiye’de 13 Haziran’da vizyona giren filmin oyuncu kadrosunda Dakota Johnson, Chris Evans, Zoë Winters, Pedro Pascal, Marin Ireland, Louisa Jacobson gibi isimler yer alıyor.
GELELİM FİLMİN KONUSUNA…
Günümüzün buluşma uygulamalarının ofise indirgenmiş haline benzeyen bir çöpçatanlık şirketinde çalışan hırslı ve başarılı Lucy, bir müşterisinin evlilik düğününde oldukça zengin, mükemmel kelimesinin tanımı olan Harry ve düğünde garsonluk yapan eski sevgilisi John ile karşılaşır. Lucy için aşk, statü ve geçmiş deneyimlerle yüzleşeceği karmaşık bir süreç başlar.
Filmin senarist ve yönetmen koltuğunda bulunan Celine Song, filme iddialı bir önsözle giriş yapıyor. Tarih öncesi zamanlardaki bir çiftin yüzük ve çiçeği takas ettiği sahne ile açılan “Tam Bana Göre”, Lucy’nin insanların evlenecekleri “doğru eşi” bulmaları için çalıştığı Adore ismindeki şirketteki pozisyonuna uzanıyor. Bu şirketten danışmanlık alan bireyler eşliğinde günümüzün ideal partner arayışındaki filtreleme yöntemlerine yönelik bir alegori yansıtılırken Lucy, John ve Harry özelinde partnerin mükemmelliği, maddiyatı ve sevginin sınırı sorgulanmaya çalışılıyor. Ele aldığı konuları eski dönem romantik komedilerini andıran bir üslup içerisinde bugünün bakış açısıyla harmanlayan Song, Lucy’nin sorgulamalarına serüven içerisinde eşlik edeceğimiz bir olay örgüsü kuruyor.
Çoğu ilişkinin temelinde çift taraflı ve tek taraflı olarak belirli dengeler yatar. Bu dengeler, ilişkiler hakkında birçok şey söyler. Beklentilerimizi çoğu zaman bu dengelere ya da onların aşırılıklarına göre kurarız ve ayarını tutturamadığımızda elimizden kayıp gidişini izleriz bazen. Bu çerçevede bakarsak, filmin karakterleri arasında sürekli dönüp duran bir ölçülebilirlik ve tahakküm kurabilme isteği var. Karakterler, kendi profilleri ölçüsünde filtreledikleri özelliklere duydukları duygular ve kalıplar eşliğinde doğru kişiyi bulabileceklerine yönelik çeşitli inançlara sahip oluyorlar. Bunları dengeyi sağlamak için değil sadece suyun akışına kapılmak adına deniyorlar. Aynı doğrultuda sayısız buluşmanın ardından hayal kırıklığından tükenmiş ve umutsuz profillere de tanık oluyoruz. Eşleştiği bir buluşma sonrasında cinsel saldırıya uğrayan Sophie üzerinden insanlığın her gün daha da fazlasına tanık olduğumuz karanlık dünyasına dair sonuçlar da vurgulanıyor. Tüm bu anlatılar ve filtrelemeler içerisinde maddiyatçı kimliği ile kendisini tasvir eden Lucy’nin ekonomik durumu iyi seviyede olmayan âşık olduğu eski sevgilisi ile âşık olmadığı mükemmel tanımına uyan zengin yeni sevgilisi arasında kalması filmin içerisindeki belirli bir noktadaki düşünsel sorgulama katmanına ekleniyor.
Lucy’nin bu sorgulamaları eşliğindeki davranışları kendisinin daha güvenli ve net bir alanda kalmak isteğiyle bağlantılı aslında. Söylemlerini ve konumunu güçlü bir dille anlatıyor. Gerçekçi bir şekilde olası gelecek adımlarını ve hayatını kurguluyor bir nevi. Bir yandan da duygusal olarak büyük bir kararsızlığın içerisinde bulunuyor. Bu belirsizlik hali filmin heyecanını ve gidiş yolunu oluşturuyor olsa da ton olarak hikâyenin önemli bir kısmında yer alıyor. Celine Song, çoğu zaman romantik komedinin yapısal kalıplarına kapılırken bir sonraki sahnede bunu tamamen yıkmaya çalışıyor. Bu arada kalma hali, filmin sinematografik öğelerinden diyaloglarına kadar sirayet ediyor. Film boyunca derinleşmeye çalışan ama bir sonraki sahnede bir o kadar bunu önemsemeyen bir tutarsızlık haline tanık oluyoruz. Bu noktada filmin diyalog ağırlıklı yapısına yaslanarak anlatmak istediği ilişki bazındaki sorgulamalar bir noktadan sonra tekrarlamaya başlıyor. Filmin anlatısı son düzlükte bir farkındalık kisvesine dönüşüyor olsa da bu tekrarlamalar diyalogların üst üste bindiği kargaşa halinin önemli bir nedeni.
Filmin bir başka eksikliği de Dakota Johnson’ın performansı. Oyuncu, karakterin bu oyuncaklı ilişki eksenindeki tüm gerekliliklerini yeterince karşılayamıyor. Lucy’nin bütünlüklü, geniş ve dinamiği yüksek temsili, oyuncunun idare edebileceği boyutun üstünde kalıyor. Celine Song, “Tam Bana Göre”nin finalinde, ilk sahnede gösterdiği çiçek ve yüzük hikayesine günümüzden bir yanıt veriyor. Filmin gelişiminde bu sorgulamayı aşarak zaman zaman daha farklı ve derinlikli sorgulamalara yelken açtığımızı düşünsek de genel geçer romantik komedi klişesi barındıran bir kapanış izliyoruz.
Tüm bu sorgulamalara ve günümüze dair alegorik tasvirlere rağmen “Tam Bana Göre”, hikayesinin başladığı aşamaya geri dönüyor. Celine Song, aşk ve sınıf arasında bir maceraya çıkarken bütünlüklü olmayan bir sorgulama döngüsüne neden oluyor. Film, büyük sorgulamaları ararken kıvamını klişe romantik anlatımlarda bulmaya çalışan bir yandan da yeni olmayı denerken eskiye tutunmaya devam eden çelişkili bir ikinci filmden ibaret kalıyor.