Advertisement Advertisement

HIND RAJAB’IN SESİ GERÇEK, DİĞER HER ŞEY SAHTE!


İKSV tarafından 24.sü düzenlenen Filmekimi’nin İstanbul, Ankara ve Eskişehir gösterimleri tamamlandı. Bu yazımda Venedik’te Gümüş Aslan Ödülünün sahibi olan Hind Rajab’ın Sesi’nden (The Voice of Hind Rajab) söz edeceğim.

YAZI: AHMET DUVAN
ahmetduvan15@gmail.com

Dünya prömiyerini 82. Venedik Film Festivali kapsamında gerçekleştiren Hind Rajab’ın Sesi, festivalden Gümüş Aslan Ödülü ile döndü. Tunuslu yönetmen Kaouther Ben Hania’nın yönetmenlik koltuğunda oturduğu filmin oyuncu kadrosunda Saja Kilani, Motaz Malhees, Clara Khoury ve Amer Hlehel yer alıyor.

Tarih derslerinde insanlık tarihine yönelik acımasız soykırımlar anlatılmıştır her birimize. Çocuk aklımızla duyduğumuzda tam olarak oturtamayız ilk başta. Savaşlar, afetler, soykırımlar, saldırılar hepsi okul kitaplarımızda yazar. Onları öğrenmemiz, ezberlememiz istenir. Her biri sınavlarda sorulacaktır daha sonra. Yani bir şıkka indirgenecektir. Kalemle daire içerisine hangi soykırımı ya da hangi savaşı aldığımız belirler nasıl bir eğitim hayatına sahip olacağımızı. Geçmişimizi öğrenmek için gerekli olan bir şeydir bu. Peki ya doğru şıklar işaretlenirken tüm dünyanın sessiz kaldığı bir şık daha yazılıyorsa bu kâğıda; doğru şıkkı işaretlemenin ne gibi bir anlamı kalır ki? Derslerin en kanlısı yanı başımızda yaşanırken büyüyünce bile anlayamadığımız bir vahşeti çocukken nasıl oturtabiliriz ki kafamıza? Filistin ve Gazze, 2007 yılından itibaren kesintisiz bir abluka içerisinde. Kapitalist-emperyalist güçler Ortadoğu’nun kanını yıllardır bir vampir gibi emmenin peşinde. Bizlerse tarih derslerinde duyduğumuz vahşetler karşısında; “Kimse bir şey yapmamış mı?” diye sorduğumuz o kısımdayız. Bu sorunun cevabının tam ortasında nefes alıyoruz. Bugün geçmişi duyduğumuzda nasıl olur dediğimiz o soykırımın içindeyiz. Tarih kitaplarına yeni bir şık yazılırken biz hâlâ hangi soruda kaldığımızı bulmaya çalışıyoruz.

Vicdani Ruhsatın Resmedilişi; Farkındalık mı? Manipülasyon mu?
Bu doğrultuda yönetmen Kaouther Ben Hania’nın Filistin halkının sesini duyurma isteğiyle bir işe kalkışması oldukça değerli. Günümüzde Filistin’in sesini duyurmak adına atılan her adım nefes almakla eş değer. Doğru insani ilkelerle ve şeffaflıkla yapılan her işi desteklemek bizim öncelikli görevimiz. Dolayısıyla, hepimiz Filistin’in sesine ne kadar kulak veriyorsak bu filme gizlenen sinsi kullanımlara da bir o kadar kulak kabartmalıyız. Zira Ben Hania, altı yaşındaki Hind Rajab’ın gerçek ses kayıtlarını kullanırken bunu neredeyse savaşın varlığını yok sayarak dile getiriyor. Gerçek ses kayıtlarını kullanılmasının ve filmin genel amacının nedeninin farkındalık yaratmak olduğu belirtiliyor. Bu çerçevede farkındalık yaratmak Filistin’in yalnız sesini yükseltmek için en önemli unsurlardan birisi. Bizlerde bu arzuyu desteklemekle yükümlü hissediyoruz kendimizi. Ancak anlatının geçtiği alanların ve genel tavrın Gazze’ye yönelik bilinçlenme amacıyla sinemaya giden bir kişinin gözüne nasıl iliştiğini düşünmekte fayda var. Yapılan filme şöyle bakmak vicdanen esas olan; Hind Rajab’ın Sesi, gerçekten yalnız bırakılmış bir sesi duyurma arzusunda mı? Yoksa Filistin üzerinden genel vicdani bir “ahlaki ruhsat” sağlama isteğinde mi? Başka bir deyişle film, izleyicide yaratılacak duygusal bir tatmin üzerinden esas sorumluluktan muaf hissettirme çabası içinde mi?

Başlı başına soykırımın yaşandığı korkunç bir alana odaklanıyoruz. Hind’in ağlamaları, haykırışları eşliğinde ailesini bir arabanın içerisinde kaybettiğine tanık oluyoruz. Bunlar yaşanırken bizim gördüğümüz alan son derece steril, büyük aynaların, şık giyimli insanların bulunduğu bir plaza. Yönetmenin “farkındalık amacıyla” savaşı ve bir ailenin yok oluşunu anlattığı konum tam olarak bu. Savaşın görsel diline girmediği, psikolojik şiddetini bir kişi üzerinden resmettiği bir alan. Ben Hania’nin bir savaş filmi edasında Hind Rajab’ın yaşadıklarını resmetmesi elbette istenilecek son şey. Ancak Filistin halkına yönelik farkındalık amacı güdülen bir işin 89 dakikasının çoğunluğunun bu temiz, steril, savaş dışı alanda geçirmenin ne gibi bir farkındalığa hizmet ettiği büyük bir soru işareti. Savaşı görselleştirmemenin o alana yönelik hassaslığın dışında sansürcü zihniyetten bir farkı yok. Başka bir dille, filmi sessiz bir şekilde izleyen birisi yalnızca gerilimli bir kurtarma operasyonu olarak bile düşünebilir tüm filmi.

Emperyalist Bakış Özelinde; Estetize ve İstismar Etme
Filmin bu çerçevede operasyon alanını estetize edilen kullanımlarla donattığına şahit oluyoruz. Bir ailenin adım adım yok olduğunu izlediğimiz, bir çaresizlik alanı olan bu bölge yönetmenin anlamsız estetik çabasındaki kullanımlarına heba ediliyor. Filmin açılışında katledilen Hind Rajab’ın ses kaydının frekansının içerisine dalıyoruz. Ses kaydının tarihini sağ üstte devamlı göstermenin. Mahdi karakterinin yüzüne projeksiyondan harita düşürmenin. Karakterlerin çaresizlik anında duvarlara anlamsız karamalarda bulunmasının. Rana karakterini gerçek ses kaydı devam ederken ekranı ikiye bölüp ağlatmanın. İzleyiciyi germek için kamerayı sarsmanın. Sıkışmışlığı yansıtmak için yakın planlar kullanmanın. Ya da tuvalette oynanan bir savaş oyunu alegorisi kullanımının bu hikâyede ne gibi bir karşılığı olduğunu anlamlandıramıyoruz. Baştan sona her şey Gazzeli bir insanın bakış açısından oldukça uzak. Bir savaş mağduru Gazzeliye bu kıymetli ses kaydının bu biçimde bir “kurmaca” filme döküleceğini söylemenin o kişiye hakaret etmekten bir farkı yok. Olan biten her şeyi tam aksine emperyalist bir bakış içerisinde izliyoruz. Gerçekçi olan tek şey Hind Rajab’ın eşsiz ve zamansız ses kaydı. Onun dışındaki her şey oldukça sahte. Tüm soykırıma uğramış insanların adına işlenen bir duygu mastürbasyonu suçu bu. Yaşananların gerçekliğini ortaya dökmektense Amerikan bakış açısıyla estetize edip istismar etmeye, hatta pazarlamaya çalışan bir yapım var burada.

Hind Rajab’ın gerçek ses kaydı Filistin’de yaşananları tam olarak bilmeyen bizler için belki de en değerli şey. Tüm soykırıma uğramış insanların son saatlerini temsil eden zamanı olmayan bir ses bu. Ben Hania, ne yazık ki bunun biraz bile farkında değil. Filistin halkının onurlu direnişinin sembolü olan küçücük bir kızdan bahsediyoruz. Hind Rajab’ın kendisinin aksine sesi duyulmadan aramızdan göçen binlerce kardeşi var. Bu denli eşi benzeri olmayan bir ses eğer bir eserde kullanılacaksa o coğrafyayla bu ölçüde örtüşmeyen bir ticari akıl çerçevesinde kullanılması gerçekten bir suç olmalı. Bunun hayatını kaybetmiş binlerce insanın sesini istismar etmekten ve gerçekçi olmayan bir algı yaratmaktan farkı yok.

Filmin yapımcıları arasında Brad Pitt, Joaquin Phoenix, Rooney Mara, Alfonso Cuarón, Jonathan Glazer gibi önemli isimler var. Hepimiz Filistin’e görünürlük kazandırmanın öneminin farkındayız. Ufacık bir çaba bile fazlasıyla kayda değer. Sadece, bu sektöre biraz hakimsek film için yapımcı olmanın kendini aklamaktan çok sermayeye de bir şeyler söyleme arzusuyla geliştiğini kolaylıkla düşünebiliriz. Destek oluyorum ancak; “Bakın bu pazarlama kisvesi altında bizim gibi düşünen bir yapıma destek oluyorum.” demek bu biraz. İzlediğimiz şey bizlere maalesef bunu düşündürüyor çünkü. Hind Rajab’ın Sesi, savaşa çıplak gözle bakmamış insanların üretimi. Ekrandan yansıyanlarla edinilmiş bir zihniyetin sahtelikle sergilediği duygusal bir manipülasyon. Dünyanın riyakârlık dolu düzeni içerisinde ön planda tutulduğunu ve desteklendiğini görmek harika. Ancak hangi zihniyetin parçası olduğunu düşünmek ve irdelemek en az Filistin’in yanında durabilmek kadar hepimizin görevi. Aksi halde bu gayeyi zamanında üstlenmeyenlerin, film üzerinden sergilediği bu sahte tutum sorgulanmamasının geçmişteki suskunluğu sürdürmekten ne farkı kalır ki?

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media