
“ZAMANGEZER YATAK”IN YAZARI NURİ KURUCU VE ÇİZERİ BERNA DÖRTPINAR KİTABI ANLATIYOR
Devrim yaratan icatlarıyla nam salmış bir mucitle tanışmaya ne dersiniz? İşte karşınızda Bay Sonra! Hayatı kolaylaştıran türlü icatların mucidi Bay Sonra’nın süper ötesi teknolojik harikalarını ve akla hayale sığmayacak öyküsünü okumak isterseniz sizi böyle alalım. Tudem Yayınları etiketiyle henüz okurla buluşan Zamangezer Yatak, bilim ve keşif dünyasına fantastik bir açıdan bakan epey komik, oldukça matrak, okurken kahkahalar attıracak bir kitap, benden söylemesi… Kitabın yazarı Nuri Kurucu ve çizeri Berna Dörtpınar ile kitabı konuşmasak olmazdı!
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com
Yine bir kitabın hem yazarı hem çizeriyle söyleşi yaptım! Bu defa “Zamangezer Yatak” kitabının baş aktörlerinin kapısını çaldım. Bay Sonra’nın bir hayli ilginç hikayesini kitaba dönüştüren Nuri Kurucu ve çizgileriyle hikayeye eşlik eden Berna Dörtpınar, çocuklar için yarattıkları bu esprili kitaba dair sorularımı yanıtladı. Hadi gelin, şimdi Zamangezer Yatak’a binip biraz turluyoruz! Sıkı tutunun…
YAZAR NURİ KURUCU: “NE YAZARSAM YAZAYIM, ÖNCELİĞİM ÇOCUKLARI EĞLENDİRMEK”
Her yolculuğunuzda hikâyeler biriktirirken bu defa kaleminizden bir mucidin öyküsü çıktı. Yakın zamanda okurla buluşan “Zamangezer Yatak”, baş karakteri Bay Sonra ile oldukça eğlenceli ve ilginç bir kurguya sahip. Ne zaman yazmaya başladın, nasıl çıktı fikir?
Fikirlerin ne zaman aklıma düştüğünü tam olarak söyleyemem. Ama “nasıl” konusunda birkaç cümle kurabilirim. Okuyarak, araştırarak, gezerek, görerek… Kısacası yaşayarak. Bu sürecin bir yerlerinde, farkında olmasam da fikirler biriktirip duruyorum. Sonra hiç beklemediğim bir anda bunlardan bir tanesi parlayıveriyor. Bunu bazen bir olay, bazen bir insan, bazen bir resim tetikliyor. Temelde minik bir kırıntı halinde bu fikirler. Hatta çoğu zaman aklıma sadece bir cümle takılıp kalıyor.
Bu öykü için örneğin, “önce Bayan Önce doğdu, sonra Bay Sonra doğdu,” cümlesi günlerce kafamda dönüp durdu. Ben, bu fikir kırıntısına tutunup kendimce bir dünya yaratıyorum ve orada yaşanması muhtemel hikâyeleri kafamın içinde çeşitlendirip duruyorum. Bu süreçte onlarca alternatifini eliyorum ama elediklerimden daha fazlasıyla klavyenin başına geçmekten kurtulamıyorum. Yine de kafamın içindeki tüm bu karmaşaya rağmen ne zaman ilk cümleyi yazsam ikincisi de sırada hazır bekliyor. Tabii o ilk cümleyi yazmak hiçbir zaman kolay olmuyor.
“Zamangezer Yatak” buluşuna geçmeden, insanların hayatını kolaylaştırmak için icatlar yapan Bay Sonra’nın diğer buluşlarından biraz bahsedelim. Teşekkür et Çıngırağı, Yemek Hazır Çekici, Ocağı Kapat Kancası, Uyku Vakti Ninesi ve daha pek çok buluştan…
Yazmaya başlamadan önce titiz bir çalışma planı, olay örgüsü vs. şeyler yapmak yerine öyküyü akışına bırakmak gerektiğini düşünenlerdenim.
Bu yüzden kitabın ilk bölümlerini yazarken Bay Sonra’nın ileride bir mucit olacağını hiç bilmiyordum. Ama ablasıyla aynı anda okula başlayamayan Bay Sonra, durup dururken kendisine bir söz verdi ve beni koca bir bilinmezlikle baş başa bıraktı. Kendisini de tabii…
Bu noktada imdadıma kendi çocukluğum yetişti. Benzer bir travma yaşamadım ama benim de olmazmatik benzeri icatlarım oldu.
Aslında belirli yaşa kadar herkesin birer mucit olduğunu düşünüyorum. Çünkü hepimizin çocukluğu benzer buluşlarla dolu. Bir dal parçasını ışın kılıcına dönüştürebilen, kırlentlerden muhteşem kaleler inşa edebilen, plastik bir bebeği dünya yıldızına çevirebilen, bir karton kutunun içinde dünyanın her yerine gidebilen, eline direksiyona benzeyen veya benzemeyen yuvarlak herhangi bir şey geçtiğinde bir anda harika bir ralli pilotu olabilen bizler gibi bir mucit Bay Sonra.
Çocukluğunda yaşadığı minik burukluğa rağmen çok kibar ve iyi niyetli birisi. Öykü boyunca onu tanımak, onunla zaman geçirmek çok keyifliydi. İcatları da karakterini yansıtıyor. Çünkü tümü insanların hayatlarını olumlu yönde etkiliyor.
Uyku vakti ninesi sayesinde çocuklar her gece tam vaktinde uyuyor. Sabah hiçbiri uyanırken zorlanmıyor.
Yemek hazır çekici her yemeğin en lezzetli olduğu anda ötüyor. Bu sayede hiçbir çocuk ben sadece makarna yemek istiyorum diye somurtup beklemiyor. Brokoli de yiyor, mücver de…
Diğerleri de tıpkı bunlar gibi kıyısından köşesinden çocuklara dokunuyor.
Hımmm… Sanırım bir fikir kırıntısı daha minik minik parlamaya başlıyor.
Aaaa hadi bakalım! Aslında her şey Bay Sonra’nın bu hayatta en sevdiği ablası Bayan Önce’den bir yıl sonra doğması ve okula bir yıl geç gitmesiyle başlıyor. Maceranın çıkış noktası tam olarak buyken nerelere gidiyoruz, hikâyeden küçük ipuçları verir, biraz özet geçer misin?
İlk sorularda da gördüğünüz gibi kısa cevaplar vermeyi beceremiyorum. Bir başlarsam bütün hikâyeyi anlatırım burada. Yine de deneyeyim.
Bay Sonra, karşısına Zamangezer Yatak çıkınca o bir yılı ortadan kaldırmak üzere kendi geçmişine doğru bir yolculuğa çıkıyor. Ama işler pek umduğu gibi gitmiyor. Yaptığı şeyle bir yıldan çok daha fazlasını tehlikeye atıyor. Ama o bir mucit, bu durumun da üstesinden gelebilir. Tabii önce bir bankta somurtarak oturması gerekiyor.
Karmaşanın sonunda devreye ilk icadı olmazmatik giriyor. Aralardaki boşlukları doldurmak için de kitabı okumak gerekiyor.
Diyelim ki Bay Sonra sensin (her yazar belki de biraz kendi kahramanıdır) ve bir Zamangezer Yatak icat ettin, nerelere yolculuk etmek isterdin?
Kendi geçmişim özelinde cevap vermem gerekiyorsa onlarca zaman sayabilirim. Ama tüm bunlara ulaşmak için Zamangezer Yatak kullanmama da gerek yok. Fotoğraflar, videolar, aile veya arkadaş sohbetleri oldukça hızlı bir ulaşım aracı. Hatta bazen sadece gözlerimi kapatmam yetiyor.
Dünya tarihine gelirsek… Yok yok, hiç gelmeyelim biz. Ben Zamangezer Yatak’a binip yolculuğa başlarsam günümüze dönmem oldukça uzun sürer. Zaten kimin sürmez ki?
Şu ışınlanma makinesi de bir türlü icat olmadı, hepimizin en büyük isteği, tam da bu kitabın üzerine konuşalım elbette, ne dersin?
Işınlanma iyi güzel de yolculuktan da keyif almak gerek. Ayrıca yolculukta kitap okumak da çok eğlenceli, bundan mahrum olduğum bir hayat düşünemiyorum. Tabii ki icat yapılsın. Yapılsın, kenarda dursun, acil zamanlarda kullanırız. Belki Bay Sonra icat eder, kim bilir…
Şu cümleyi tamamla… Çocuklar için yazıyorum çünkü…
Yazıyorum çünkü yazmayı seviyorum. Sadece çocuklar için de yazmıyorum. Üniversite yıllarından bu yana belirli aralıklarla klavyenin başına oturup duruyorum.
Geçmişte, (yetişkinler için diyebileceğimiz) hikâye, roman denemelerim de oldu. Ama hayatın içine atılıp hiç yavaşlamayan bir akışın içine kapılınca yazabilecek kadar dingin bir ortam yaratabilmek çok zor oluyor. Bu yüzden bilgisayarımın kıyısında köşesinde, başlayıp bitiremediğim onlarca dosya duruyor.
Kızım Masal Bade kitaplara ilgi duymaya başladıktan sonra çocuk edebiyatıyla tanıştım. Bu alanda yazdığım ilk hikâyem “Sadece Üçe Kadar Sayabilen Adam” en sevdiklerimden. Bu hikâyeyi yazdıktan sonra kendimce resimleyip minicik bir kitap da yapmıştım kızım için. Ona okurken aldığı keyif o kadar güzeldi ki birkaç tane daha yazmadan duramadım.
Bu öykü kitaplaşmasaydı ne kadar ilerlerdim bilmiyorum. Düşünmüyorum da… O paralel evrende yaşayan, yazdıklarını yayınevine göndermeye cesaret edememiş, doğal olarak henüz yazar olamamış bir Nuri KURUCU’nun sorunu.
Söylemeden geçemeyeceğim, editörüm sevgili Gökçe Ateş Aytuğ (Redhouse Kidz) yazdıklarımın çeşitlenmesinde çok etkili oldu. Doğru yönlendirmeler (ve bir sürü doğru reddetmeler) ile resimli kitapların yanında daha uzun hikâyeler yazmayı denememi sağladı. Buradan kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Evet, şimdilerde sadece çocuklar için yazmayı düşünüyorum. Çünkü hikâyenin bir bölümüne takılıp kahkaha atmalarından, her gece okumalarından veya okutmalarından, kitabı sizden çok sahiplenmelerinden çok keyif alıyorum.
Bir süper gücün olsa bu ne olurdu ve neler yapmak isterdin?
Hepimizin içinde bir yerde saklı bir süper gücü var: EMPATİ. Herkes bu gücünü kullansa ve ona göre yaşasa bence diğer tüm süper güçlerden daha etkili olurdu.
Mesajımızı verdiğimize göre gayet bencilce olan cevabıma geçeyim. Ben zamanı kontrol etmek isterdim. Zamanı durdurup yazılmış tüm kitapları okumak, tüm filmleri izlemek, her yeri gezmek isterdim.
Neyse ki yazar olarak da aslında bir süper güce sahipsin. Ve aslında tam olarak bir hayal mucidisin. İlhamların neler, yazarların kimler?
Ben hayatımdan ilham alıyorum. Eşimden, çocuklarımdan, birlikte yaptıklarımızdan çok etkileniyorum. Yazdıklarımı bir an önce onlarla paylaşmak en büyük zevkim.
Okuyorum da; çeşit çeşit, ne bulursam okuyorum. Favori yazarım Stephen King. Ne zaman bir kitabını okusam içimde dizginlenemez bir yazma isteği uyandırıyor. Okumaktan keyif aldığım bir sürü yazar daha var: J.R.R. Tolkien, J. K. Rowling, Robert Jordan, Josh Malerman, Michael Crichton, George R. R. Martin, Cengiz Aytmatov, Hüseyin Rahmi Gürpınar… Bu liste bitmez.
Güzel bir kütüphanem var. İçi her türden kitapla dolu ama en çok fantastik hikâyelerden hoşlanıyorum. Tarih ve mitoloji de ilgimi çekiyor.
Çocuk edebiyatında ise favori yazar seçmem çok zor. Tanıştığım veya tanışmadığım, kitaplarını okuduğum, çocuklarıma okuttuğum çok fazla harika yazar var. Bu alanda biraz daha zaman geçirince belki isim de söyleyebilecek seviyeye gelirim ama şimdilik bu kaçamak cevabı verip çekiliyorum.
Bu kitap aynı zamanda zaman kavramı üzerine de düşündüren bir kitap. Ben okurken biraz içinde kayboldum ama çok da güldüm. “Zamangezer Yatak”ı okuyan ya da okuyacak olan çocuklara neler söylemek istersin?
Umarım onlar da çok gülerler. Çünkü ne yazarsam yazayım önceliğim çocukları eğlendirmek. Öğretme, öğüt verme tamamen ikinci planda. Bir sonraki sayfayı da okumak istemelerini sağlayabiliyorsam ne mutlu bana.
Zamangezer Yatak, özellikle kısa bölümlerle yazdığım, icat tanımlarının keyifli molaları eşliğinde okuyabileceğiniz bir macera. Merak etmeyin, o zamandan bu zamana dolanıp duran, kafanızı karıştıracak birileri yok. Bay Sonra var… bir de Bay İkinci. Bay İkinci mi?
Ajandakolik’in özellikle yazar ve çizerlere sorduğu bir soru var. Ajandan var mı varsa içlerinde neler var?
Ajanda gibi bir ajandam yok. Çünkü doğru kullanmayı beceremiyorum, hemen sayfalara bir şeyler çizmeye başlıyorum, fikirler yazıyorum ama sonra kaybediyorum. Bu yüzden teknolojiden faydalanıyorum. E-posta adresimi ajanda gibi kullanıyorum.
Ben Makine Mühendisiyim, doğal olarak tablolarla aram daha iyi. Neredeyse her şey için tablom var. Dosya takibi, öykü fikirleri, revize durumları vs.
Aynı zamanda bir baba olarak çocuklar için yazarken kendi çocuklarının ilgi alanlarından, hayallerinden de esinleniyor musun?
Evet, ben hayatımdan ilham alıyorum ve şu sıralar hayatımda en büyük yeri çocuklarım kaplıyor. Doğal olarak onlar haricinde bir şeylerden esinlenebilmem pek mümkün değil. Ama bazen hile de yapıyorum, kızıma (oğlum henüz çok küçük) kendi ilgi alanlarımı aşılamaya çalışıyorum mesela. Kitap okuyalım, yapboz yapalım vs.
Vakitsizlikten ve bu kadar bol oyuncak içinde hayal gücümün körelmesinden kaynaklı olsa gerek, kızımın oyunlarına yeterince katılamıyorum. Bu konudaki eksikliğimi de benim iyi olduğum konuların içine onun ilgi alanlarını sıkıştırarak gidermeye çalışıyorum.
Biraz onlardan biraz bizden harmanlayınca ebeveynliği daha iyi becerebiliyoruz sanki.
Bu komik hikâyeye Berna Dörtpınar’ın resimleri eşlik ediyor. Yazar-çizer ortaklığı da çok önemli. Resimli kitapların gücü çizgilerinden de geliyor. Bu konuda neler düşünüyorsun?
Berna Dörtpınar için ne desem eksik kalır. Daha önce de söylemiştim, tekrarlayayım: Berna sanki aklıma girmiş gibi çizmiş. İcatlar, karakterler, mekanlar… Her şey ancak bu kadar kusursuz olabilirdi. Yeniden ellerine sağlık! Umarım onunla birlikte daha binlerce (evet bin dedim) kitap yaparız.
Çizer konusunda her yayınevinin farklı bir çalışma tarzı var. Tabii genel olarak yazara da soruluyor uygun olup olmadığı. Bu aşamada biraz formalite gibi de oluyor ama böyle olması bir anlamda iyi. En azından benim gibi bu alanda henüz yeni olanlar için. Çünkü yayınevi de en az sizin kadar kitabınıza değer veriyor ve çizimleri metne en uygun olan çizeri sizden çok daha iyi belirleyebiliyor. Editörüm sevgili Hülya Dayan (Tudem Yayınları) Berna’nın ismini verdiğinde bu yüzden hiç tereddüt etmedim.
Galiba ben bu konuda şanslı bir yazarım. Mevcut ve hazırlanan kitaplarımın tümünde çok iyi çizerlerle çalıştım, çalışıyorum. Şimdilerde kendim de bir metnimi resimliyorum. Bu yüzden Berna’nın yaptığı şeyin (aklıma girmişçesine çizmenin) ne kadar eşsiz olduğunu çok daha iyi anlıyorum.
Durdurmazsanız daha da överim, çok överim…
Ama ne güzel! Ajandakolik’te konuğum olduğun için teşekkür ederim.
Kendimi ifade etme fırsatı verdiğiniz için ben de sizlere çok teşekkür ediyorum. Nice kitaplarda görüşmek üzere…
ÇİZER BERNA DÖRTPINAR: “İYİ Kİ ÇOCUKLAR İÇİN ÇİZİYORUM BÖYLECE KENDİ İÇİMDEKİ ÇOCUKLA DA HEP İLETİŞİM HALİNDEYİM”
Sevgili Berna son olarak Nuri Kurucu’nun yazdığı “Zamangezer Yatak” kitabını resimledin. Metin oldukça eğlenceli, bu çizimlerine de yansımış belli ki… Kitabı okurken sen neler hissettin?
Ben de okurken aşırı eğlendim. Zaten fantastik hikâyelere bayılırım dolayısıyla resimlemesi de bir o kadar keyifliydi.
Senin bir Zamangezer Yatak’ın olsaydı, nerelere yolculuk yapmak isterdin?
Antik uygarlıkların yaşadığı dönemlere gitmek çok isterdim. Neler yaşamışlar da piramitleri inşa etmişler mesela… Ya da Göbeklitepe’de gerçekten neler olup bitmiş, bunları görmeyi isterdim. Çaktırmadan bir köşeden izlemek çok keyifli olurdu. Tabii karakterimiz Bay Sonra’nın başına gelenler gibi işler epey karışırdı. O yüzden kimse bir yere kımıldamasa daha iyi olur. (Gülüyor.)
Serbest illüstratör olarak çalışmak bir hayli keyifli olsa gerek. Bu kitap dışında yine TUDEM Yayınları çatısı altında sekiz kitabın daha var. Hep derim, dünyanın en güzel mesleklerinden biri çocuk kitabı resimlemek… Senin yolculuğun nasıl başladı?
Serbest çalışmak kesinlikle çok keyifli. Her sabah İstanbul trafiğinde bir yerden bir yere yetişmek zorunda olmamak büyük lüks bana göre. Gerçek anlamda bu sektöre girişim telif haklarımı temsil eden ajansım “The Black Cat Agency” ye projelerimi göndermemle başladı. Nazlı ve Göksun’a buradan da teşekkürlerimi iletmiş olayım.
Çizim tekniğin nedir? Dijital çizim mi yapıyorsun?
Çizimlerimi dijital olarak yapsam da ilk taslaklarımı hep kâğıt üzerinde kurgularım. Geleneksel tekniklerle yapılan çizimleri çok seviyorum ama dijitalin rahatlığı harika bir şey tabii. Artık öyle dijital fırçalar var ki neredeyse gelenekseldeki tadı yakalayabiliyorsunuz.
Peki çizerken sana neler ilham verir?
Klişe olacak ama ilham her yerde. Bulutların şekillerinden karakter tasarlamışlığım çoktur. Markette karşılaştığım bir yaşlı teyzenin bluzunun deseni, resimlediğim bir kitapta duvar kağıdı ilhamı vermişti bana mesela. Yürüyüşe çıktığımda yerdeki kurumuş çam iğnelerinin kendi içinde oluşturduğu dokular… Bunun gibi bir çok şey.
Yakından takip ettiğin çizerleri sorsam…
Claire Powell, Asa Gilland, Oliver Jeffers, Chris Haughton, Benji Davies (İspanya’da katıldığım bir workshoptan da hocam olur kendisi.)
Ara sıra çizer arkadaşlarımız da kitap yazıyor. Resimlerini yine senin yapacağın bir kitap yazmayı düşünüyor musun? Yazarlık serüvenine atılmak gibi bir eylemin olacak mı, ne dersin?
Kendi yazıp çizdiğim resimli kitabım “Filin Yeteneği Nerede?” yakın zamanda Uçanbalık’tan çıktı. Okuyuculardan da çok güzel tepkiler alıyorum, çok mutluluk verici. Yeni hikâyeler yazıp resimlemeyi de düşünüyorum. Karakter tasarlayıp onlara hikâyeler oluşturmak da bence çok keyifli bir süreç.
Ajandakolik’in yazarlara ve çizerlere sorduğu klasik bir sorusu var. Ajandan ya da not defterin var mı, varsa içlerinde neler var?
Sürekli eskiz defterimle dolaşırım, çalışma masamda mutlaka not defterim durur. İçleri bir anda gelen fikirler, karakterler, mini hikâyeler, rüyalarım ve evrenden istediğim şeylerle dolu. (Gülüyor.)
Şu cümleyi tamamlar mısın? İyi ki çocuklar için çiziyorum çünkü…
İyi ki çocuklar için çiziyorum çünkü böylece kendi içimdeki çocukla da hep iletişim halindeyim. O masum dünya hep yanı başımda…