URAZ KIVANER: “SADECE HUZURLU ZAMANLARDA MÜZİK YAPABİLİYORUM”
Söyleşi: Zehra Güngör
zehradem85@icloud.com
Çok güçlü bir müzik eğitimin var. Sanat hayatından önce müzikle ilk tanışman nasıl oldu? Ve tüm hayatını müziğe adamaya nasıl karar verdin?
Müzikle tanışmam doğduğum andan itibaren gerçekleşti diyebiliriz. Evimizde sürekli babam sayesinde caz, pop caz ve Beatles tarzı müzikler çalardı. Ben de bebekken epey dikkatli bir şekilde dinlermişim. Hatta arşivlerde daha emeklerken kulağımda kafamdan büyük kulaklıklı resimlerim vardır.. İlk oyuncaklarım ufak bir davul seti ve halk arasında org denilen küçük bir Casio klavyeydi. Duyduğum şeyleri kendi kendime çalmaya başladım. Tabii ki orijinal hallerinde klasik eserler falan değil, işte kulağımın ve tekniğimin yettiği kadarıyla çaldım. Liseye kadar adam gibi bir müzik teorisi eğitimi almadım. Her şey İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’ne girmemle başladı. Hayatımı tamamen müziğe adamamsa liseden sonra üniversiteyi seçerken karar verdim. Ve de İstanbul Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü Caz Piyano Performans kısmına burslu girerek bu sonsuz yolculuğa başladım.
Burslu ve başarıyla geçen caz eğitiminden sonra hayatında ne gibi değişimler oldu? Yurt dışındaki eğitimin sana neler kattı? İstediğin sonuca ulaştın mı?
Açıkçası ben yurt dışı eğitim almadım. Polonya’ya yerleşmemi sağlayan Tuna Ötenel gibi büyük bir müzisyenle 7/24 geçirdiğim bir aylık turneyi saymazsak. (Gülüyor.) Bilgi Üniversitesi’nden mezun olur olmaz Polonya’ya kariyerime başlamak üzere yerleştim. Babamın 15 senedir orada yaşıyor olması büyük etken oldu. Polonya gibi sanatla yaşayan bir ülkede o camiaya katılıp bir parçası olabilmek gerçekten başka bir deneyimdi. Çok değerli insanlarla farklı farklı projeler yaptım. Daha sonra Amerika’daki büyük yolcu gemilerinden birinde caz müzisyeni olarak çalışma fırsatı doğdu. Birkaç sene bu işi yaptım. Asıl pişmem orada haftanın 6-7 günü sürekli çalarak gerçekleşti diyebilirim. Bir sürü farklı milletten müzisyenle çalma ve yaşama fırsatı buldum. Aslında Karayipler’de ve Güney Avrupa’da gezerken en sevdiğin şeyi yapmak ve üstüne para kazanmak gerçek anlamda rüya gibi bir iş fırsatıydı. Ama her şeyin olduğu gibi bunun da sıkıcı yanları vardı. Yine de genel olarak beni çok geliştirdiğine inanıyorum.
Yurt içinde ve yurt dışında oldukça fazla festival kulüp ve etkinliklerde müziğini çaldın, konserler yaptın. Eminim bugün bunlara dönüp bakınca bir iç çekiyorsundur. Pandemi döneminden nasıl beslendiğini merak ediyorum.
Sanatın el üstünde tutulduğu bir yerde bir sanatçı olarak yaşamışlığınız varsa oraları özlememek mümkün değil malesef. Bu içinde bulunduğumuz süreçte ne yalan söyleyeyim içimden çok fazla müzik yapmak gelmiyor. Kafamda endişe ve sorular varken yeterince konsantre olabilen bir insan değilim. Farklı konularda yeni beceriler edinmek daha çok hoşuma gidiyor. Sürekli internette ilgi alanlarım dahilinde yeni şeyler öğrenip onları hayatıma katmaya çalışıyorum.Yeni bir caz eğitim kanalı kurdum; ilgilenebilecek insanlar için farklı bir tarzda eğitim videoları hazırlıyorum. Bu ara biraz ara verdim çünkü 3D modelleme öğrenmeye başladım. Olmayan bir şeyi gerçekmişçesine sanal ortamda yaratabilmenin verdiği heyecan çok başkaymış. Belki bu eğitim videolarımda da kullanabilirim… Ama elbette yeniden kulüplerde ve festivallerde çalabileceğim o anları iple çekiyorum… Ne zaman olur, orası muallakta.
Yılbaşında The Badau’nun çekimlerini de düzenlediği son konserini verdin. Canlı dinlemeyi ne kadar istesek de şartlar nedeniyle online bir konser oldu. Joy Jazz Radio da aynı anda ortak olarak dinleyicilerine yayımladı. Bence şahane bir 2021’e merhaba oldu. Nasıl geçti, kimlerle çaldın, biraz bahseder misin?
Sevgili dostum, ülkemizin nadir erkek vokallerinden Erdem Özkan’ın fikriyle ortaya çıkan bu proje beni de çok heyecanlandırdı açıkçası. O yüzden kim isterse “seve seve” dedim. Uzun zamandır beraber çaldığım arkadaşlarımla ayrı ayrı projelerde de olsa bir araya gelme fırsatı bulduk. Ferit Odman’ın, Esra Kayıkçı’nın, Dilek Sert Erdoğan’ın, Badau’nun sahibi Eren Noyan’ın ve Erdem Özkan’ın grubuyla beraber ayrı ayrı parçalarda çaldım bu bir gün süren çekimlerde. Çok keyifliydi. Bakarsınız salgın olsun olmasın yeni bir konseptin başlangıcına vesile olur. (Gülüyor.)
Böyle güzel bir organizasyon için emekleri geçen herkese teşekkür ederek biraz projeyi de konuşalım istiyorum. Çünkü bu aslında sadece bir konser değil aynı zamanda müzisyenlerimiz için bir destek programı. Yaklaşık 50 caz müzisyeni için bir yardım fonu açıldı. Nasıl destek olunuyor?
Açıkçası ben bağış toplandığını sonra öğrendim. Hiçbirimiz bağış veya yardım için orada değildik, inanın. Ama bu süreçte herkes çok zor zamanlar geçiriyor biliyorum. Çam sakızı çoban armağını bile olsa yardım yapmak isteyenler için Fongogo sitesinde bir link açıldı. Oraya isteyenler gönüllerinden kopanı bağışlıyorlar anladığım kadarıyla. En azından çekim yapan ekibe ücretlerini verebilsek yeter. Konser hakikaten bir köşe taşı oldu ve arşivlerde yerini şimdiden alması gereken bir proje haline dönüştü. Youtube’a “Badau Yılbaşı konseri” yazınca konser video linki hemen çıkıyor zaten.
Yardım için de bu linki tıklayabilirsiniz.
Umarım güzel bir destek sağlanır. Buna Ajandakolik de bir parça vesile olur belki…
Peki, yakın zamanda yeniden online konserlerin olacak mı? Yeni bir proje var mı?
Teklif geldiği sürece ben online da olsa konser yapmaya hayır demiyorum zaten ama dediğim gibi bu ara yeni müzikler üretmek falan pek içimden gelmiyor. Galiba ben sadece huzurlu zamanlarda müzik üretebilen müzisyenlerden biriyim, kim bilir… İlk albümden sonra bir sonraki projem Chet Baker anısına yapmayı planladığım “Dedicated to Chet” olacak ama bu süreçte çok da ilgilenemedim, az önce bahsettiğim sebeplerden dolayı. Açıkçası ben canı ne isterse onu yapmayı tercih eden bir insanım. Hayatımı doğaçlama yaşamayı seviyorum o yüzden denk gelirse belki bir haftada bile bitirebilirim. Bakalım göreceğiz.
Caz müzik senin için tam olarak ne ifade ediyor?
Kendi müziğim her insanın karakteri gibi zaman içinde evrilmeye açık ve de haliyle evrilen, geçmişten günümüze kadar duyduklarım ve bende iz bırakan şeylerin stil ayırt etmeksizin harmanlanmış hali. O yüzden içinde bağlama da var , bizim makamlar da var, ana akım caz da… Şarkıcı değilim ama söylemeyi seviyorum. O yüzden içinde söylemeye müsait melodiler de var. Bu yüzden ilk albümde söylediğim iki parça da var.
Müzik hayatına bir virügl koyalım, biraz da etkilendiğin sanat dallarından bahsedelim…
Sinema ve belgeseller en çok zaman ayırdığım şeyler arasında. Görsellik benim hayatımda çok büyük önem arz ediyor. Zannediyorum ki duyumumdan daha da tetiklenmeye müsait bir görsel duyum var. Çok çabuk etkileniyorum izlediklerimden. Ve de yapmayı en sevdiğim şeyler genellikle görselliği içinde barındıran video unsurlarına sahip. Drone’um veya kendi telefonumla çektiğim videolardan gerek değişik müzik videoları gerekse belgesel tarzı şeyler yaratmayı seviyorum. Bu arada küçüklüğümden beri hep en büyük hayalim kendi sinema odam olmasıydı ve en sonunda 6-7 yıl kadar önce evime bir sessiz oda yaptırdım. Yani anlayacağınız çok doğru bir dönemde hem ev stüdyosu hem de sinema odam olarak kulanabildiğim modüler bir odam var. Filmleri ve belgeselleri orada eşimle birlikte büyük keyifle izliyoruz.
Karantina günlerin nasıl geçiyor? Mutfağa girer misin?
Valla gerektiğinde girmeye çekinmediğim bir yerdir mutfak. Kahvaltısından tutun da tam teşekküllü bir akşam yemeğine kadar yapabilirim. Genellikle doğaçlama ama sağ olsun eşim bu pandemi sürecinde çok iyi bir şefe dönüştüğü için bana pek gerek kalmıyor. Ara sıra sabahları tost ve muzlu süt yapıyorum ancak. Teknoloji ve bilim en büyük ilgi alanlarımdan, o yüzden internette bu konularla ilgili yeni şeyler öğrenmeyi tercih ediyorum bu sıralar. Ara sıra da piyanoya geçip rutin çalışmalarımı yapıyorum. Spor derseniz ufak bir odamız var. Ben kendime bir golf simülatörü yaptım, golf oynuyorum. Eşim de düzenli olarak aynı odada kendi sporunu yapıyor.
Bugünler bittiğinde yeniden sahnelerde olduğun günleri hayal ediyorsun eminim. ilerisi için en çok istediğin şeyler neler?
Herkes gibi aynı şeyleri istiyorum, başka şeyler değil. Hakkın yenmediği, adaletin herkese eşit şekilde tecelli ettiği, sanatın gerçek tanımının halkımız tarafından anlaşılabildiği, biz sanatçıların sanatlarını icra ederken ayın sonunu getirebilme endişesi yaşamadan özgürce performanslarını yapabildiği ve sömürülmediği bir gelecek istediğim şey. Belki de çok zor ama olur mu olur, belli mi olur!