OYA DOĞAN: “DUYGU GÜNLÜĞÜM, ZOR DURUMLARLA BAŞA ÇIKABİLMEK İÇİN BİR REHBER KİTAP”
Hayat akıp giderken kimi zaman hepimiz bazen korkar, kaygılanır, heyecan duyar veya umutsuzluk rüzgarıyla birlikte savruluruz. Bu gibi zamanlarda stresle baş etmek zordur, hele içimiz karanlıktaysa hareketlerimiz bile kısıtlanır, kendimizde hiçbir şey için güç bulamayız. Timaş Çocuk Psikoloji Kitaplığı’nın yeni serisi “Duygu Günlüğüm”, zor duyguları anlamak ve onlarla yaşamanın sanılanın aksine o kadar da güç olmadığını gösteren bir kitap ile karşımızda. Yazar Oya Doğan ile 10 kitap olarak belirlenen bu serinin sayfalarını açtık.
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
“Duygu Günlüğüm”, Timaş Çocuk Psikoloji Kitaplığı’nın yeni serisi olarak karşımızda. İlk kitap “Mira Stres Kulübesi’nden Ayrılıyor”. Bu seriyi oluşturmak kimin fikriydi, nasıl, nereden yola çıktın da bir günlük oluştu? “Duygu Günlüğüm”ün ilk sayfaları ne zaman dolmaya başladı?
Duygu Günlüğüm, Timaş editörlerinden Yalçın Yaman Bey’in fikriydi. Projenin düzenlenmesi ve toparlanması yaklaşık üç yıl sürdü. Yurt dışından çevirisi yapılmış bazı kaynaklar vardı ama evrensel duygular da olsa yerelleştirilmesi gerekiyordu. Bu yüzden bizcesi olsun istedik. Yaşadığımız kültürde nefes alan, sosyalleşen, üzülen, sevinçleri olan ve hayal kuran çocukların hikâyesi oldu. Son bir yılda da gerek saha çalışmaları gerekse işin mutfak kısmını bir araya getirerek Mira’nın sizlerle buluşmasını sağladık.
Günlüğün sahibi Mira, heyecanlı bir kız. Hayalleri, umutları, korkuları, endişeleri var, tıpkı benim gibi, senin gibi… Biraz Mira’yı senden dinleyelim mi?
Mira görünürde bir çocuk kitabı olsa da hepimiz için yazıldı aslında. Yaşam mücadelemizde karşılaştığımız zorluklara karşı anahtar çözümlerimiz olsun istedik. Biraz teknik biraz da yaşanmışlığı işin içine katarak sıcacık bir günlük oluşturduk. Mira’da herkesin hissedeceği renkler olsun istedim. O, hepimizden bir hikâye aslında. Mira bizimle büyüyecek ve hepimizin hikâyesi olmaya devam edecek.
Kendine bir “Günlük kahramanı” da yaratıyor, Mira. Hatta onu da tıpkı Mira gibi, A. Gülfem Özer’in çizimleriyle tanıyoruz. Günlüğünün sadece bir yol arkadaşı değil aynı zamanda zorluklar karşısında desteğini alacak kişi olmasını istiyor. Sonrasında bizi yani okuru neler bekliyor?
Burada yeri gelmişken değerli Gülfem Özer’e de çok teşekkür ediyorum. Hayal ettiğimin ötesinde, düşlerimin tüm renkleriyle Mira’yı bana hediye etti. Sadece çizimlerle bile Mira’nın bize, okurlara destek olacağına inanıyorum. Aslında okuyucuyu kitaba dahil etmemizdeki amaç başa çıkabilme yöntemlerini öğrenirken aynı zamanda hayatında aktif olarak kullanabilmesi ve belki de çevresindeki insanlara da bunu yansıtabilmesiydi. İki kişilik yalnızlık yaşayan tüm güzel yürekler için de yeni bir dost olsun istedik.
Bu arada günlük kurgusunun tamamını Genel yayın yönetmenim Savaş Özdemir tasarladı. Ona da Ajandakolik aracılığıyla sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Ben ilk günlüğümü yedi yaşında, okula henüz başladığım zaman babamın yönlendirmesiyle yazmaya başladım. Devamında lise yıllarıma uzanan 13 günlük bitirdiğimi söyleyebilirim. Sen de günlük tutanlardan mıydın? Günlük serüvenin nasıl gelişti?
Günlüğün psikolojide önerilen bir teknik olmasının sebebi tam olarak bu. Hepimizin yaraları ve yarım kalanları var. Ve kelimeler çoğu zaman bizi iyileştirebilirler. Yazarken bir yandan da yüklerimizden kurtuluyoruz sanki. Dahası geri dönüp hikâyemizin bize anlattığı cümleleri tekrar okuyunca ne kadar geliştiğimize ve değiştiğimize an be an şahit oluyoruz.
Mira’nın hikâyesinin belli bir kurgu içerisinde ilerlememesi günlük tutma fikrini de beraberinde getirdi. Günlük kişiye özel ve biricik olduğu için okuyucuyla bunun paylaşılması da Mira’nın samimiyetini arttırdı.
“ÇOCUK RUHUMUZU BÜYÜK ZİHNİMİZİN KELİMELERİYLE YANSITMAYA ÇALIŞTIK”
Mira’da Oya’dan izler bulmak mümkün mü peki? Bir kendinden yola çıkış hikâ
yesi de olabilir mi? Aranızda benzerlikler var mı?
Daha önce de ifade ettiğim gibi Mira hepimizin hikâyesi, tabii ki benim de. Mira’nın hikâyesindeki etkinlikler mesleki olarak yaşadıklarımın, şahit olduklarımın ve sahada yaptığım çalışmalarının birer pratiği. Biz Mira’da çocuk ruhumuzu büyük zihnimizin kelimeleriyle yansıtmaya çalıştık
Bu günlük aslında sadece Mira’nın değil, okurun da günlüğü. İnteraktif bir günlük olduğunu söyleyebiliriz pekala. Yazarken okuru da içine alıyor, Mira. (yani yazar olarak sen.) Bir tür kişisel gelişim kitabı olarak da okuyabilir miyiz “Duygu Günlüğüm”ü, ne dersin?
Ben buna kişisel gelişimden çok bir farkındalık süreci diyebilirim. Duyguları tanıma, en önemli basamak bu. Günlük yaşamda her an karşılaştığımız zorlukların karşısında alacağımız aksiyonlarla ilgili bir rehber de denilebilir.
Kitabın sunumuna göre Timaş’ın bu yeni serisinin içinde, “stres yönetimi, psikolojik sağlamlık ve terapi kitapları” var. Sen nasıl tanımlarsın günlüğü? Küçük okurun hayatına günlük tutma alışkanlığı dışında neler katacak dersin
Günlük tutmak sadece bir yöntem olarak verildi burada. Ana kazanımlar; duygu farkındalığı, stres yönetimi, zor durumlarla başa çıkabilme yöntemleridir. Diğer tüm amaçlar; kitabı okuyan herkesin kendi heybesine doldurmak istedikleriyle oluşuyor.
“Duygu Günlüğüm”ü bir yandan çocukların kendi güçlerinin farkında olmasını sağlayan bir kitap olarak da düşünebiliriz. Yazmak, resimlemek, insanın kendisine yapacağı en büyük iyiliklerden biri belki de. Kendimizle yüzleşmek, kendimizi anlamak, sorgulamak ve fark etmek için mühim ve gerekli. Sen neler diyeceksin? Senin için yazmanın anlamını sorsam?
Belki klişe bir cevap olacak ama bende yazarak kendini ifade edenlerdenim. Küçük yaşlardan itibaren yazarak kendi duygu regülasyonumu sağlıyorum. Açıkçası Mira’yı yazarken tek bir tedirginliğim vardı. Çocuk ruhuna inebiliyordum ancak çocuk kelimeleriyle frekansı yakalayabilecek miydim, emin değildim. Fakat Mira’yı okuyanlardan gelen tepkiler beni rahatlattı.
Çizgilerle aran nasıl? Kitaba resimleriyle eşlik eden Gülfem Özer ile bu anlamda bir duygudaşlık yaşadınız mı? Kitabın çizimlerinde ona fikir verdiğin oldu mu?
Sanırım en kolay ve keyifli kısmı burasıydı. Gülfem sadece Mira’yı okudu ve çizimleri bana getirdi. Renkler, Mira’ya hayat veren çizgiler, zihnimin içini okumuş gibiydi. Sanırım meslektaş olmanın hatta aynı okuldan mezun olmanın ve düşlerimizin aynı gökyüzünde buluşmasının keyfini yaşadık.
Marmara Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümü mezunusun. Ulusal ve uluslararası alanda eğitimler veriyor ve profesyonel olarak psikolojik danışmanlık yapıyorsun. Çocuklarla da çalışıyor musun? Biraz bundan bahsedelim.
Evet, yaklaşık 20 yıldır sahada çocuklarla çalışıyorum. Açıkçası çocuklarla temas etmeden yazılan bir hikâyenin eksik kalacağını düşünüyorum. Edip Cansever’in de dediği gibi “Gökyüzü gibi bir çocukluk hiçbir yere gitmiyor”. Çalıştığım tüm çocuklarda bunun önemini bilerek adım atmaya gayret ettim. Onların o masum dünyası Mira’nın en büyük çıkış noktası. Bir yetişkine ihtiyaç duymadan Mira’yla kendi yolcuklarında nefes alabilmeleri de bu kazanımla mümkün olabildi.
Benim de henüz bir yaşında bir kızım var. Her anım onunla dolu dolu geçiyor. Ebeveynler olarak çocukları yetiştirirken en çok nelere dikkat etmeliyiz?
Çocuğun üç ebeveyni vardır. Anne, baba ve anne-babanın ilişkisi. Bu çerçeveden baktığımızda bir çocuğun ailede vazgeçemeyeceği iki temel zemin vardır huzur ve güven ortamı. Ailelere önerebileceğim slogan bir cümle gerekiyorsa; kararlı olun ama sert olmayın ve iki özellik üzerinde yoğunlaşın: sabır ve istikrar.
Türkiye, siyasi iklimden toplumsal olarak çok etkilenen bir ülke. Bu durum çocuklarımızı da etkiliyor; bizlerin olumlu ya da olumsuz psikolojisi onlara da yansıyor. Hayatın gitgide zorlaştığı, yaşamanın kavgaya, çalışmanın mücadeleye dönüştüğü bugünlerde akıl sağlığımızı korumak için neler yapmalıyız?
Oldukça grift ve birçok dinamiğe bağlı cevaplanması gereken bir soru. Fakat şöyle bir metaforla izah edilebilir, yağmur yağıyorsa hepimiz ıslanıyoruz. Etki alanımızda olan şeyleri net belirlemeli ve enerjimizi buraya kanalize etmeliyiz. Kontrol alanımızda olmayan durumlarda ise psikolojik sağlamlığımızı desteklemek adına kendimize iyi gelen şeylere yönelmeliyiz.
Ajandakolik’in klasik bir sorusu var. Madem günlük dedik, hiç ajanda tutar mısın, evetse ajandanın içinde neler var?
Ben de birçok meslektaşım gibi bir ajanda koleksiyoneriyim. Notlarım, hayallerim, hedeflerim kağıda ve kaleme dokunarak aktarılıyor. Henüz dijitalle yeterli bağı kurabilmiş değilim. Ayrı anlamlar yüklediğim ajandalarım kütüphanemde ihtiyaç duyduğumda bana eşlik etmek üzere bekliyorlar.
Duygu Günlüğüm’ün devamını yazmaya başladın mı? Seride kaç kitap olacak, belli mi? Mira’nın çocukluktan gençliğe evrildiği zamanlara da tanıklık edecek miyiz? Bir ilk gençlik dönemi ve sonrası mesela…
Mira’nın hikâyesi yeni başladı ve sürprizlerle dolu. Şimdilik seriyi 10 kitap olacak şekilde planladık. İkinci kitap da bitti, yayınevine teslim ettim ve şu an çizim aşamasında. Bu kitaplarla birlikte Mira’nın tüm duygularına şahit olacağız ve onun yolculuğuna eşlik etmeye devam edeceğiz. Mira’nın gençlik hikâyeleri gelir mi; henüz zihnimde flu. Mira tam olarak hepimizin hikâyesi olduğunda ve duygularımız artık Mira’nın duygu günlüğünden taşmaya başlarsa elbette hepimiz gibi o da bir çocukluk edip büyüyecektir.