Advertisement Advertisement

NEHİR YARAR: “HAYATIMDA ÖĞRENCİLER OLMASAYDI EDEBİYATA OLAN İLGİM OKUR BOYUTUNDA KALIRDI”


Edebiyatımızın bir de öğretmen yazarları var. Çocuklar için şimdiye kadar pek çok roman yazan Nehir Yarar da onlardan biri. Son olarak Can Çocuk’tan çıkan, Gözde Eyce’nin resimlediği “Veda Turtası” kitabı, yazarın en yeni kitabı. Ufukta yepyeni sürprizler var ama biz bugün “Veda Turtası”nı konuştuk. Söz Nehir Yarar’da…

 

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com 


Çocuk edebiyatının eğitimci yazarlarından biri olarak öğretmenliğin yazın hayatınıza katkıları neler oldu?

Öğretmenlik mesleğiyle birlikte yazma sevdasına tutuldum. Bu yüzden hayatımda öğrenciler olmasaydı edebiyata olan ilgim sadece okur boyutunda kalırdı diyebilirim. Çocuklar benim ilham kaynağım.

Peki en başa gidecek olursak hikaye nasıl başladı? Edebiyata olan ilginizden, çocuklar için yazmaya karar verişinizden konuşalım isterim.

Nehir Öğretmen iyi bir okur. Çocukluğundan bu yana kitaplarla arasında tutkulu bir bağ var. Ancak yazma konusunda aynı şeyi söyleyemiyor çünkü kalemler düşüncelerinin hızına yetişemediği için yazmayı yorucu buluyor o zamanlar. Tahmin edersiniz ki çocukken hayal kurmak ve hayal âleminde yaşamak yazmaktan çok daha kolay. Öğretmenlik mesleğiyle birlikte çocukların dünyasına merhaba diyor ve düşünce hızına yetişen bilgisayar klavyesini de keşfedince yazmak keyifli gelmeye başlıyor.

Bir yandan onlarca kitabınız var bir yandan 1999 yılından beridir yüzlerce çocuğun öğretmeni oldunuz, olmaya devam ediyorsunuz. Çocuklar için yazmanın önemi sizce nedir?

Onlar bizim geleceğimiz, bu yüzden her yönden çocukları beslememiz lazım. Bir çocuk kitap okurken oyalanıp eğleniyorsa aynı anda birçok kazanım edinir. Bir taraftan dünyayı, hayatı ve insanları tanır bir taraftan zevk ve güzellik duygusu gelişir. Bir de nitelikli eserlerle karşılaşırsa okuma aşkı ömür boyu yakasını bırakmaz.


“Bir Problem Bin Çözüm”den sonra “Veda Turtası”, Can Çocuk’tan çıkan ikinci kitabınız. Romanın ana karakteri Duru’nun hayatının değişimine ortak oluyoruz. Annesi çalıştığı bisküvi fabrikasındaki işini kaybediyor. Duru, kardeşi ve annesiyle birlikte yaşadıkları evi bırakıp bir aile büyüğünün yanına taşınmak zorunda kalıyor. Bir çocuk için epey zor bir dönem. Genellikle hep farklı türden konulara eğildiğiniz kitaplarınızda bu defa da beklenmedik bir değişimin insanı hayallerine nasıl da yakınlaştırabileceğini gözlemliyoruz. “Veda Turtası” hakkında siz neler söylemek istersiniz?

Hepimiz biliyoruz ki hayat dümdüz bir çizgi değil, inişler ve çıkışlarla dolu. Önemli olan çalkantılı dönemlerde hayatın akışını nasıl yönettiğimiz. Her şey yolunda giderken bazen öyle şeyler yaşanır ki bize sıkıcı gelen tüm o rutinlerimizi arar oluruz. İşte Duru ve ailesinin başına gelenler, bu duruma verdikleri tepkiler ve sorunlarla başa çıkma yöntemleri kocaman dünyada sadece minicik bir örnek. Her şeyi hızla tükettiğimiz günümüz koşullarında vazgeçmemek, hayatın olumsuzluklarını pozitife çevirmek için çabalamak öyle kıymetli ki Duru ve ailesi bunu başarıyor. Bunu hepimiz yapabiliriz.

Kitabın yazım sürecine gidelim… Ne zaman yazmaya başladınız ve sizi bu romanı yazmaya iten güç ne oldu?

Dertlendiğim konuları yazmayı daha çok tercih ediyorum. Üç yıl kadar önceydi. Pandemi döneminde çevremdeki bazı insanların işleriyle ilgili sıkıntılar yaşadığına, işsiz kaldıklarına ve ayakta kalabilmek için alternatif yollar aradıklarına şahit oldum. Duru ve ailesiyle ilgili kurgu da bu dönemde ortaya çıktı.

Kitabınızı yanılmıyorsam benim de tanıdığım ve sevdiğim Can Çocuk editörleri Ceylin Aksel ve Mehmet Erkurt’a ithaf ediyorsunuz. Pek sık gördüğümüz bir şey değil bu… Onlara ne hoş bir teşekkür olmuş!

Daha önce “Bir Problem Bin Çözüm” dosyasını çalışan Ceylin ve Mehmet harikalar yarattı. Veda Turtası’nın ithaf bölümünde bahsettiğim gibi sihirli sözcükleriyle, motive edici mesajlarıyla bana öyle güzel yol arkadaşı oldular ki kitabımız onların emeğiyle olabilecek en güzel halini aldı. Söylediğiniz gibi pek sık görülen bir durum değil ve bu şaşırtıcı. Çünkü dosyalarımız okurların eline eli yüzü düzgün bir halde sunuluyorsa onların emekleri sayesinde. Açıkçası editörleri daha çok anmamız gerektiğini düşünüyorum.

Onlar adına ben de size teşekkür ederim o zaman. Kesinlikle katılıyorum, daha sık anmalıyız! Peki, çocuklar için metinler kaleme alırken dil, üslup ve konu bakımından dikkat ettiğiniz noktalar neler?

Öğretmenlik mesleği bana bu konuda kolaylıklar sağlıyor diyebilirim. Yıllardır çocuklarla beraberim ve yeri geliyor ailelerinden daha çok bizlerle diyalog kurup duygu ve düşüncelerini, sıkıntılarını, sevinçlerini paylaşıyorlar. Çocukların hangi konularda kitap okumak istediklerini, onları heyecanlandıran, neşelendiren, hüzün veren konuları biliyorum. Çocukların düşünce ve hayal dünyalarına uygun, dil bakımından yalın ve sanatsal anlamda gelişmelerine katkıda bulunacak, duyarlı bireyler yetişmesine olanak sağlayacak, kitap okuma alışkanlıklarını geliştirecek dosyalar hazırlamaya çabalıyorum.


Evet, toplumsal duyarlılığı olan kitaplar yazıyorsunuz her daim. Bu kitapta da kaleminiz yine çok duyarlı ve karşımızda duygusal bir roman var. Acı dolu mübadele yıllarına da selam gönderen bir kitap “Veda Turtası”.  Sizin geçmişinizden de izler var mı yoksa tamamıyla kurgu mu? 

Tamamıyla kurgu olduğunu söylemeliyim. Tahmin edersiniz ki tarihi konular ders kitaplarında bolca yer alıyor ve maalesef anlık ezberlenip sınav sonrası unutuluyor. Eğer bir roman kahramanı sayesinde mübadeleyi ve yaşanan acıları yüreğinde hissederse çocuk, bu öğrenme kalıcı olur diye düşünüyorum. Eh, serde öğretmenlik olunca bu tip minik hatırlatmalar kaçınılmaz oluyor.

Çocuk edebiyatımızın genel olarak konu seçimlerini nasıl buluyorsunuz? Özellikle ilk ve orta öğrenimdeki çocuklar için yazılmış olanları kast ediyorum. Sizce yeterince zengin ve çeşitli mi?

Çocuk edebiyatımızı konu seçimiyle ilgili değerlendirirsek zengin buluyorum ancak çeviri eserlerle kıyaslama yaparsak daha fazla çabalamamız gerektiğini düşünüyorum.

Cümleyi tamamlayacak olursanız… “İyi ki çocuklar için yazıyorum çünkü…

Bana çok iyi geliyor ve yazdıklarım onlarla değer buluyor.

Masanızın üzerinde okunmayı bekleyen hangi kitaplar var? Ve sizin yazarlarınız kimler?

Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’ndan aldığım İkinci Şans Kitapçısı, Timur’un İkinci Fili, Küçük Kara Robot okunacak kitaplar arasında bekliyorlar.

Hayranlık duyduğum bazı yazarların hayatta olmadıklarını söylemeliyim. Bu yazarların dilimize çevrilen tüm kitaplarını okudum. Roald Dahl, Christine Nöstlinger, Rene Goscinny, Astrid Lindgren gibi… Neyse ki Michael Morpurgo hâlâ yazmaya devam ediyor.

Peki yeni bir kitap var mı ufukta, ne de olsa çok üretken, çok aktif bir yazarsınız…

Sürprizler yapmaya bayılırım. Yazdıklarımı okumaktan hoşlanan tüm okurlara çok yakında güzel sürprizlerim olacak. (Gülüyor.)

Öğrencilerinizin kitaplar hakkında yorumları neler oluyor, öğretmenlerinin yazar olması onlar için epey ilham verici olsa gerek… Kitaplarınızı birlikte okuyup tartışır mısınız?

İlkokul birinci sınıf düzeyinde durumun pek farkına vardıklarını söyleyemem ama sonraki yıllarda yazar olmam ilgilerini çekmeye başlıyor. Hatta dönem dönem öyküler yazmak için çabalayanlar oluyor. Bu çabayı elimden geldiğince destekliyorum. Bireysel okumalar yapıp farklı sorularla karşıma gelenler çok. Hem kendi sınıfımdan hem de farklı sınıflardan kitaplarımı okuyan ve sohbet etmeye gelen öğrenciler teneffüslerimi renklendiriyor.

Sizi herhangi bir kitapta yönlendirdikleri, size fikir verdikleri oluyor mu?

Özellikle söyleşiler sırasında öğrencilerden aldığım dönüşler benim için çok kıymetli. Bu yüzden sohbetlerimiz sırasında onlara daha çok konuşma hakkı tanıyorum. Böylece okumak istedikleri konularla ilgili fikirlerini paylaşmış oluyorlar ve bunları değerlendiriyorum.

Peki ya kızlarınız Rüzgâr ve Güneş?

Onlarla birlikte büyümeye devam ediyorum. İkisinden de öğrendiğim öyle çok şey var ki… Rüzgar ve Güneş benim küçük öğretmenlerim tıpkı derslerine girdiğim tüm öğrencilerim gibi.

Ajandakolik’in özellikle yazar ve çizerlere sorduğu bir soru var: Ajandanız var mı, varsa içlerinde neler var?

Ajandasız bir yaşam düşünemiyorum. Hem okulda hem de çantamda olmak üzere iki ajandam var. Okulla ilgili tuttuğum tüm notları, yetiştirmem gereken evrak işlerini okuldaki ajandama yazarım. Söyleşi ve diğer etkinliklerim, aklıma birden gelen ve unutmamam gereken bazı sözcükler, cümleler ve hatta paragraflar, çalıştığım yayınevleriyle ilgili unutmamam gereken notlar da çantamdaki ajandamda yazılıdır. Bu ajandamın içi karmakarışık çünkü acil not etmem gereken her şeyi ona yazıyorum.

Yeni kitaplarınızı heyecanla bekleyen bir okurunuz olarak Ajandakolik’te konuk olduğunuz için teşekkür ederim. İyi ki yazıyorsunuz…

Sizin gibi okurlarım olduğu sürece keyifle yazmaya devam edeceğim. Teşekkür ederim.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media