MERVE ATILGAN: “DERİN ORMAN KİTABIMDAKİ KÜÇÜK KIZ BENİM”
Merve Atılgan ile bu ikinci söyleşimiz! Çok seviyorum onu. Yaptığı işleri hep takip ediyor, çizdiği resimlerin kitaplarını hep okuyorum. Tıpkı yaratımları gibi özel bir ruha sahip o. Şimdiye kadar hep başka yazarların yazdığı kitaplar için çizen Merve, bu defa hem yazıp hem de resimlediği ilk kitabıyla karşımızda. “Derin Orman”, Can Çocuk etiketiyle çıktı. Büyülü ve karanlık ama renkli bir iç dünyaya hazır olun…
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
nilufer@ajandakolik.com
Özgün ve özgür illüstrasyonlarıyla çocuk kitaplarının aranan çizerlerinden Merve Atılgan, “kendi ormanı”ndan yola çıkarak yazdığı ve resimlediği “Derin Orman” ile okuyucuyu keşiflerle dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yolculukta ona eşlik etmek isterseniz önce söyleşimize göz atın. Merve ile tanışmanın tam sırası.
Sevgili Merve, yeniden Ajandakolik Söyleşileri’nde seninle bir aradayız, ne güzel! Bugüne kadar resimlerini yaptığın pek çok kitabı okudum. Ve nihayet kalbimden geçen oldu: senin de yazıp çizdiğin bir kitabın var artık: “Derin Orman”. Biraz gizemli biraz mistik, efsunlu bir kitap bu. Kendi kitabını yazmaya nasıl karar verdin? Derin Orman nasıl ortaya çıktı?
Öncelikle çok teşekkür ederim seninle söyleşmek benim için büyük keyif, Nilüfer. Aklımda hep bir kitap fikri vardı fakat daha zamanı gelmemiş gibi de bir his vardı içimde. İki yıl önce ilk başta kitabın adı düştü aklıma. Derin Orman’ı yazmak ve çizmek istiyordum, içinde biraz gizem ve sihir de olsun ama nasıl olsun. İşte bu soru cevabını ancak bir yıl önce 2022 Mart ayında buldu ve bir tatil dönüşü ekranın başına oturduğum gibi metin elimden aktı, sonrası da rahatça geldi zaten.
Şimdiye kadar birçok yazarın kitabını resmettin. Şimdi kendi kitabına tamamiyle hükmederken neler hissediyorsun?
Öncelikle tamamen başka bir hissiyatı var, çok rahatça bunu söyleyebilirim. Tamamen bana ait olması, benim bir parçammış gibi hissettiriyor. Normalde, çalıştığım projelere zaten çok sahip çıkan biriyimdir ama bu kitapta sahip çıkmanın ötesinde bir durum oldu. Sanki bir uzantımı yaratıyormuş veya bir parçamı tamamlıyormuş gibi hissettim ve bu his oldukça bağımlılık yapan bir durum. (Gülüyor.)
Kitabı okumadan önce sayfalarını karıştırdım, yine neler çizmiş Merve diye merakla dolandım. Ve okumaya başladığım an kulağımda Loreena McKennitt çalmaya başladı. Ki ne zamandır da o büyülü sesi dinlemediğimi fark ettim. Bu çağrışım bir rastlantı olamaz, ne dersin?
Loreena McKennitt çok çok sevdiğim ve beni başka dünyalara götüren bir müzisyen hatta bana göre simyacı. Sanat tüm dallarıyla her alanda bizi ortak paydada buluşturan alternatif bir dünya biçimi fikrimce. Ve bu harika kadın ile o dünyada buluştuğumuzu hissediyorum. Eterik, büyülü, uçucu fakat güçlü bir enerjisi var çok sevdiğim ve aynı kollektif ilham ve bilgi havuzundan farklı alanlarda besleniyoruz. Sanki içimde var olan kadim dişiliğe ve avalonun ruhuna dokunuyor.
Derin Orman’ı keşfetmek için yola çıktığımda baş karakterini senden bağımsız bir kız olarak düşünmedim hiç. Midesinde küçük kurbağalar zıplayan, aynı zamanda başında kargalar dönen o küçük kız sen olmalısın, öyle değil mi? Sahi biraz anlatsana, kendini bir anda hooop diye Derin Ormanı’nın kuytu girişlerinde bulan bu kız kim?
Kitaptaki küçük kız benim küçüklüğümde ormanlarda koşan, oynayan, kendine dünyalar yaratan Merve. Fakat aynı zamanda şu anki Merve’nin ruhunu da temsil ediyor. Biraz ortaya karışık yani. (Gülüyor.) Çocukluğumdan beri doğayla iç içe ve onunla bağlantımı koparmadan büyüdüm, büyütüldüm. Aileme bu konuda müteşekkirim. Kendi kendime doğada oynamak, (en sevdiğim şey çamur çorbası yapıp vıcık vıcık çamuru avuçlamaktı) ve keşfetmek… Tüm bu deneyimler Derin Orman’nın temellerini oluşturdu. Hep kendine yeten bir çocukmuşum ve hatırladığım kadarıyla sürekli kendime peşinden koşacağım bir macera yaratırdım. Kitaptaki küçük kız da tam olarak benim yapacağım ve peşine düşeceğim şeyleri yapıyor aslında. (Gülüyor.)
Hepimizin içinde bir yerlerde Derin Orman var aslında… Ama kimi zaman bu ormanın varlığından bihaberiz. Sence nasıl buluruz, bulabiliriz onu, önerin ne?
Buna bir öneri sunabilir miyim bilemiyorum çünkü herkesin kendini keşfetme yolculuğu nev-i şahsına münhasır. Ama kendi hayatımda, bana öğretilen her şeyi, bana mı ait yoksa tamamen öğrenilmiş ve aslında bana ait olmayan bir bilgi veya duygu mu diye sorgulama alışkanlığım var. İnsan ne kadar kendine ait olmayan şey biriktirirse o kadar kendi özünden uzaklaşıyor ve kendi Derin Orman’ı ile bağı zayıflıyor. Bir de çok düşünmeden biraz risk alarak içgüdülerini takip etmeyi bilmek gerek. Eminim yol herkesi kendi derinliklerindeki o sihirli ormanına götürecektir.
“Meğer karanlık, aydınlığın var olmasını sağlayan kocaman, güzel bir renkmiş.” Kitabın en güzel, en özel cümlesi. Biraz da “her gecenin sabahı var” gibi bir şey bu. İnsana moral veren, içini açan, aydınlatan bir ifade. Bunu biraz daha genişletir misin?
Kitapta karanlık, bir karaktere dönüşüyor ve önce korkulan sonra da arkadaş olunan aslında kendi karanlığımızı da temsil ediyor metaforik olarak. Hepimizin içinde var olan karanlık-aydınlık, iyilik-kötülük gibi kavramlar aslında bir bütün ve birbirini tamamlayan parçalar. İçinde bulunduğumuz evrenin ve yaşamın kurallarından, ikililiği yani çift kutupluluğu karşıtların birleşmesini temsil ediyor.
İnsanlar, toplumda yer edinmek ve kabul edilebilir olmak için aydınlık diye tabir ettiğimiz taraflarını ön plana çıkarırken kendine ait olan, karanlık diye düşünülen ama sadece insan olmanın bir başka yüzünü temsil eden diğer tarafı gizlemek ve bastırmak ihtiyacı duyuyor. Bizler kendimizi kabul ettiğimiz kadarı ile var oluyoruz bence ve kabul etmediğimiz taraflar olduğu müddetçe tam olarak kendimiz olamıyoruz. Metindeki cümle biraz bunun felsefesine dayanıyor.
Biraz da çizim tekniğinden bahsedelim. Genel olarak dijital çizim mi uyguluyorsun? Resimlerini nasıl yapıyorsun?
Genel olarak dijital çalışıyorum fakat son iki yıldır analog dokular yaratıp dijital ile birleştiriyorum. Daha çok karışık tekniğe giden bir tarz oluşuyor. Bazı programların ve programlardaki fırçaların fazla popüler olması biraz tarzlarda aynılaşma yaratıyor ve sektörde üretilen işler birbirine benziyor gibi gelmeye başladı. Bu yüzden geleneksel çalışma metotları artık benim için daha ön planda.
Çok haklısın. Bu benzerliğe ben de çocuk kitaplarında sık sık rastlıyorum. Bir çizer ve yazar olarak hayal gücünü en çok besleyen şeyler neler?
Aslında her şey diyebilirim. En çok doğa, başka sanatçılar ve mitoloji fakat çok sıradan bir an’da çok sıradan bir şeyden de ilham alabiliyorum. Bazı sanatçıların hayat hikayelerini dinlemek, izlemek ve kendi içlerindeki kaotik ruh hallerinden çıkışları da esinlendiklerim arasında.
Peki ya kimlerden ilham alıyorsun? Ayrıca takip ettiğin çizerler kimler?
Organik yapılı, canlı olmaya, insan olmaya ait her türlü görsel ve işitsel kaynak. Sözde, toplum standartlarına göre kusurlu ve bana göre mükemmel olan her şey. Primitif, eski dünyalara ait mağara resimleri, şaman kültürleri sembolize eden figürler ve resimler. İsim vermeye gelirsek, Gustav Klimt, Egon Schiele, Edmund Dulac, Kay Nielsen, Magdalena Abakanowicz, Carson Ellis, Julia Sarda ve Brecht Evens. Ortaçağ Arturyen efsaneleri, iyi müzik (özellikle klasik ve 70’ler dönemi). Witchy diye tabir edebileceğimiz her türlü şey. Özellikle 90’ların cadı (whimsigoth diyorlar şimdi) temalı filmleri ve dizileri. Bir de diğer sanatçıların kişisel hikayeleri ve bu hayatlarının detaylarında keşfettikleri yaratıcılık ve motivasyondan oldukça etkileniyor ve ilham alıyorum.
Bizim için resimlerine, hayal dünyana kucak açan çalışma odanın fotoğrafını çeker misin?
Sen de benim gibi çaysız yapamayanlardanmışsın meğer. Özel bir çay demleme taktiğin var mı? Hangi çayları sever, çizerken hangilerini yudumlarsın?
Özel bir taktiğim yok fakat iyi bir çay koleksiyonum var. Sadece bitkileri çok kaynar suyla şoka sokmamak gerekiyor çünkü o zaman şifalarını veremiyorlar. Onun dışında, siyah earl gray çay favorim ve bu konuda fazlasıyla klasik ve gelenekselim. Anima mundi markasının çay karışımlarını çok seviyorum, onun dışında sütlü Oolong ve rooibos earl gray ikilisini karıştırmayı çok seviyorum. İçine biraz hibiscus, karanfil, tarçın ve nar çiçeği koyunca da harika oluyor. Bir de mavi lotus, gül, lavanta, karabaş ve ashwagandha beraber favori gece çayım.
Ah ben de denemeliyim bilmediklerimi! Peki, en yakın zamanda alıp başını nereye gitmek, nerelerde kaybolup yeni bir Merve daha bulmak istersin?
Peru’dan çok çok etkilenmiş biri olarak, en çok Güney Amerika, tercihen Şili ve Paskalya adası (Rapa Nui). Onun dışında Kosta Rika, Uzakdoğu’ya da şöyle bir adım atıp Vietnam ve Sri Lanka’yı görmek isterim.
Şu ara hangi kitabı okuyorsun, masanda seni bekleyen başka kitaplar var mı?
O kadar çok kitabım var ki okumam gereken. (Gülüyor.) Birkaç kitabı aynı zamanda okuma huyum var ve bazen yarıya kadar gelip kitabı kapatıp bir yıl sonra okumaya devam ediyorum. Bu da benim garip okuma alışkanlığım. Bu ara Moon Spells, Green Witch, Vahşi Orman ve Womb Awakening kitaplarını okuyorum.
Merve’nin Derin Ormanı’nda sana en iyi gelen şeyler neler?
Bunu kelimelere dökemeyecek kadar karmaşık bir derin ormanım var. (Gülüyor.) Ormanın sınırlarını sürekli genişletmek ve yeni diyarlar eklemek bana her zaman iyi geliyor diyebilirim.
Artık hem yazıp hem çizdiğin kendi kitabın olduğuna göre bir ikinci kitap da gelir mi, ne dersin?
Tabii hemen aklımda belirdi ikinci kitap ve bu sefer derin ormanın sularında geçeceğini söyleyebilirim. Bunun yanında kafamda bambaşka hikayeler de var, ingilizce yazmakta olduğum.
Fantastik edebiyat denince aklına gelen ilk üç şey…
Yüzüklerin Efendisi, Yerdeniz Büyücüsü ve tabii ki. Ursula K. Le Guin ve Alice in Wonderland. (Alice Harikalar Diyarında) Dört oldu biliyorum ama Harry Potter’ı da es geçemem.
Yıllar önce Tomris Uyar doodle’ı çizmiştin Google için. Ve hatta söyleşimiz o vesileyle olmuştu. Yeniden bu tür özel projeler içinde yer alacak mısın? Var mı yeni projeler?
Şu an Google benzeri bir proje yok ve olmasını çok isterim çünkü aşırı keyifli bir işti. Fakat çok heyecanlandığım bir sergide olacağım aralık ayında. Şu an bütün odağım sergide.
İyi ki yazıyor iyi ki çiziyorsun. Çocukların senin dünyanda geziniyor olması bence onlar için büyük bir ayrıcalık, tabii benim gibi okurlar için de. “Derin Orman”ı okuyacak ya da okumuş olan minik okurlarına neler söylemek istersin?
Çok teşekkürler böyle düşünülüyorsa ne mutlu bana. Umarım hep doğaya empati ile yaklaşacakları ve kendilerini ondan ayrı tutmayıp bütünün bir parçası olacakları bir hayat biçimi benimserler. Bir de, onlara sistem tarafından iyi ve kötü sunulan her şeyi sorgulamalarını isterim, sorgulamak ve çevrelerinde ne olursa olsun kendi olma cesaretini göstermek çok kıymetli şimdiki zamanda. Kendi derin ormanlarının içinde keyifle, yaratıcılıklarını ve orijinalliklerini kaybetmeden yaşamalarını isterim. Farklılıklarını kutlamaktan ve sergilemekten kimse çekinmemeli.
Merve Atılgan: “Tomris Uyar doodle’ını yapmam için Google benimle iletişime geçti”