KIRŞEHİR’DEN ANADOLU’YA YAYILAN HİZMET TEŞKİLATI: AHİLİK VE AHÎ EVRAN VELİ
Araştırmacı yazar Murat Toprak’ın, Anadolu’nun zenginliğini oluşturan Abdallık, Bektaşilik ve Ahilik kültürleri üzerine yazıları devam ediyor. Bu defa Ajandakolik okurları için Ahî Evran Veli’yi kaleme aldı.
Çağdaşları Hacı Bektaş Veli ile Ahî Evran Veli’nin iki dost olduğunu, kimisi şeyh ile mürit olduğunu söylüyor. Bugün Alevilerin de Sunnilerin de övgüyle bahsettiği bir isim olan Ahî Evran Veli ve Ahilik teşkilatını, Toprak’ın kaleminden okuyoruz.
YAZI: MURAT TOPRAK
Ahî Evran, Letaifu’l Giyasiyye adlı eserinde, “Allah dünyayı beş şeyle tezyin etti,” der. Bunlar âlimlerin ilmi, idarecilerin adaleti, abitlerin (inananların) ibadetleri, tüccarın güvenilirliği ve dervişlerin tevekkülü…
Alimin ilmi gönül iklimlerini ısıtan, katı kalpleri yumuşatan, Çağı’nın insanlarını aydınlattığı gibi çağlar ötesine de adını yazdıran fikir ve düşünce neferleridir. Hizmet yolunda harcanan ömürler büyük bir sabır, gönüllü bir teslimiyet ve sağlam bir şuur neticesinde başarıya ulaştığı gibi hezimete uğradığına da bu uğurda canlar verildiğine de tarihin tozlu saflarına baktığımızda şahit oluyoruz.
İdarecilerin adalet salahiyeti, toplumun geleceği için can damarı mahiyetinde. Adil idarecilerin yönettiği düzen dil, din, ırk fark etmeksizin haklıya hakkının verildiği, haksızın cezasını gördüğü, zorbaların sindiği, huzurun sağlandığı bir yönetimdir.
Böyle yönetimde abitler, ibadetlerini gönül rahatlığıyla yapar. Saygısızlık ve sevgisizlik azalır. Tüccar helale haram karıştırmaz. Dervişler derya deniz aşıp rahimi rahmanı tebliğ edip hakkı niyaz eder.
Makam ve mevki sahibi iken mütevazı olmak,
Güçlü ve kuvvetli olunca affetmek,
İkramda ve iyilikte bulununca başa kalkmamak,
Ahilik fütüvvet icazetnamesi, bu ilkeleriyle “Ya Hak” diyerek başlıyor.
Ahî Evran’ı tanımak
Pir Mahmut bin Ahmed Nasirûddin Ahî Evran bin Abbas Velî, tarihi kayıtlara göre 1171 Horasan’ın Hoy kasabasında doğmuştur. Anadolu coğrafyasının o zamanki adıyla, Rum diyarına akın akın gelen gönül sultanlarının çoğu Hoyludur. Hoy bir Türkmen yurdu olduğundan dolayı Ahî Evran Veli de öz be öz Türk eri ereni olarak geçer.
Çocukluk ve gençlik evresi, bugünkü Azerbaycan’ın Hoy kasabasında geçmiş, daha sonra Horasan’da Fahrüddîn-i Râzî’den fen bilimleri ve dini eğitim almıştır. Hoca Ahmet Yesevi’nin talebelerinden feyz almıştır.
Şihabüddin Sühreverdi’nin sohbetlerinde bulunmuştur. Hac görevini ifa ederken tanıştığı Evhadüddin Kirmani’ye intisap etmiş ve şeyhi ölünceye kadar kendisinden ayrılmamıştır. Kirman’ının damadı da olan Ahî Evran, Anadolu kadınlarını teşkilatlandıran Bacıyan-ı Rum dediğimiz Anadolu Bacıları Teşkilatı’nın da kurucusudur. İsmi “Fatma Bacı” olarak geçer.
Fütüvvetçilik
Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Fütüvvetçilik kurumsal bir kimliğe bürünmüştür. Ama Arap toplumunda cahiliye dönemine kadar giden Fütüvvet, “feta” kelimesinden türer ve kahramanlık yapan kahraman olan genç delikanlı manasına gelir.
Bu manaya en güzel örnek Hz. Ali’ye söylenen; “Zülfikar’dan keskin kılıç, Ali’den büyük yiğit yoktur.” (La feta illa Ali la seyfe illa zülfikar) sözüdür. Abbasi Halifesinin çevre devletler tarafından kuşatıldığı bu dönemde birliği sağlamak için Fütüvvet teşkilatıyla fityanın lideri olduğu, emirleri ve valilerinin katılımıyla bölge devletlere gönderdikleri elçiler aracılığıyla unvan ve nişan verme yetkisini kendisinde toplamıştır.
Hem bölgede etkili olmak hem de kendi sınırları içerisinde birlik ve nizamı sağlamaya çalışmıştır. Halife ilmi olarak dönemin önemli ilim ve din adamlarının desteğini almıştır. Fütüvetçiliğin piri ve şeyhi olan “Abdül Cebbar” adlı kişiden evvela Halife, fütüvvet şalvarı giymiştir. Daha sonra zamanın alimlerinden Şihabüddin Ebu Hafs Ömer üs-Suhraverdi’ye Fütüvvetname yazdırıp çevre devletlere elçilerle göndermiştir.
Horasan’da eğitim
Horasan’da eğitimini tamamlayan Ahî Evran, hac görevini yerine getirmek üzere Kutsal topraklara gidip vazifesini tamamladıktan sonra dönemin ilim ve bilim merkezi kabul edilen Bağdat’a yönelmiştir. Bağdat yolunda, hocası şeyhi ve kayınpederi olacak İslam bilginlerinden Evhadüd –Dini Hamid Kirmanı’yle tanışmıştır.
Ve bu tanışıklık uzun yıllar devam edecek şeyh-mürid ilişkisine evrilecektir. Hocasıyla Bağdat’ta bulunduğu sıra içerisinde Halife Nasır tarafından şed kuşanmış, Fütüvvet teşkilatına girmiş, fütüvvet ileri gelenlerinden bilgi ve istifade ederek kendini yetiştirmiştir.
Günümüze kadar gelecek olan bir teşkilat yapısını kurmasında Bağdat’ta bulunduğu süre içerisinde aldığı bilgiler etkili olmuştur. Arap fikri olan Fütüvvetçiliği Anadolu’ya taşıyarak Türk Kültürü ile yoğurarak inşa ettiği Ahilik Teşkilatı, Ahî Evran sayesinde Türklerin savaş dışında da ticari, imari ve toplumsal reform olarak söyleyebileceğimiz yapıyı başarmasının en büyük kanıtı, günümüzde dahi bu yapıyı konuşmamız, yazmamızdır.
Anadolu’ya gelişi
Anadolu’ya gelişi, Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev’e elçi olarak gelmesiyle başlar. Genç yaşında dönemin önde gelen alimleriyle irtibatlı olan Ahî Evran, kendini iyi yetiştirmiştir.
Selçuklu Sultanına sunduğu, felsefe, ahlak, siyaset ve fıkıh konularını kapsayan dört ciltlik Letaif-i Gıyasiyye adlı eseriyle büyük taktir toplamış, Sadeddin Konevi’nin babası Mecdüddin İshak’ın teklifi üzerine Konya’da kalarak medreselerde dersler vermeye başlamıştır.
Bir Türk bilgini olan Ahî Evran Veli, dini eğitimlerin yanı sıra Anadolu’ya yaklaşan Moğol tehlikesine karşı Türklük bilinci milli hassasiyet ve kardeşlik duygularının tesisi için de çabalamıştır.
Örgütlenme
Konya’dan Kayseri’ye geçiş sürecinde Ahî Evran’ın teşkilatçı ve lider yapısını görüyoruz. Kayseri’de debbağlık (deri işçiliği) konusunda iş yeri açar. İşletmeleri örgütleyerek deri sanayi çarşısını kurar.
Ve Anadolu’daki ilk Ahilik örgütünün temellerini atar. Dericilikle başlayan örgütlenme faaliyeti Anadolu’yu karış karış gezen, ilmek ilmek işleyen Ahî Evran tarafından bu sistem, otuzun üzerinde meslek dalını çatısı altında toplamasıyla devam eder.
Aleaddin Keykubad’ın desteğini de alan Ahî Evran, teşkilat yapısını genişletir ve devlet otoritesinde söz sahibi olur. Şeyhi Kirman’ının vefatından sonra onun da görevini devralan Ahî Evran, hem esnafların ticaretini nizami bir şekle sokmuş hem de gelen Moğol istilasına karşı güçlü bir savunma mekanizması gerçekleştirmiştir.
Ahiler
Hem er hem de eren olarak faal olarak hizmet eden Ahî Evran, Kemalettin Kamyar’ın Alâeddin Keykubad’ın oğlu tarafından öldürülmesi üzerine “Ahiler” olarak Gıyaseddin Keyhüsrev’e karşı çıkar. Bir komplo ile Sadeddin Köpek’e yardım ettiği iddiasıyla Ahiler sindirilmeye, tutuklanmaya ve işkenceye maruz kalırlar.
Bir Türk düşmanı olan, bin bir komployla devleti ele geçirmeye çalışan Ahi dostu Kemalettin Kamyar’ı öldürttüğü için Sadeddin Köpek’in hiçbir zaman tarafında olmayan Ahiler kılıçtan geçirilmiş ve Ahî Evran Veli hapsedilmiştir.
Çileli geçen beş yıllık hapis dönemi, II. Gıyaseddin’in ölümü üzerine yerine geçen II. İzzeddin Keykavus tarafından tutsaklık dönemi sona erer. Bir süre Denizli’de sürgün olduğu söylenen Ahî Evran, tekrar Konya’ya döndüğünde Moğol egemenliğinin Konya’yı esir aldığına Mevlevilerin Moğollara baş eğdiğine şahit olur.
Kırşehir günleri
Moğol egemenliğine ve Fars kültürüne esir olamayacağını bilen Ahî Evran, Konya’da barınamayacağını anlar ve Türkmen Ahilerle birlikte Kırşehir’e yerleşir. Kayseri’de bulunduğu süre içerisinde de Kırşehir ile yakın ilişkiler içerisinde bulunan Ahî Evran, ocağını bucağını ve teşkilatını Orta Anadolu’nun bu kadim şehrinden yönetmeye başlar.
Hacı Bektaş Veli ile derin ilişkileri bulunan Sadreddin Konevi ile mektup arkadaşlığı ve dostluğu bulunan Ahî Evran, sadece bir ticaret mekanizması değil sosyal yardımlaşma, güçsüze, muhtaç olana her daim hizmet anlayışında olan, kötü mal satanın yüzünün karalandığı, iyinin her vakit baş köşeye alındığı birlik ve beraberlik anlayışıyla Ahilere baş (“Ahi Baba”) unvanı alan Debbağların (dericilerin), Türkmen pir ve şeyhi, 32 çeşit esnaf ve sanatkârın lideri olmuş, hem yaşadığı vilayette hem de Anadolu’ya yayılan muazzam bir teşkilatı yönetmiştir.
Moğolların en büyük düşmanı olmasının yanında her zaman içimizde bulunan hainler tarafından da izlenip rapor edilmiş, yaptığı hizmetler engellenmeye çalışılmıştır. Kırşehir’den Anadolu’ya yayılan bu hizmet teşkilatı, 1261 senesinde Ahî Evran Veli’nin şehit edilmesine kadar sürmüştür.
Ahilerin tarihi rolü
Ahiler, Pir’in ölümünden sonra da Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda çok önemli vazifeler almış, Ankara vilayetini dahi üç yıl kadar yönetmiş, bir ticari faaliyetten fazlası olduğunu devlet kimliğinde teşkilatın ana damarlarından biri olduğu kanıtlamıştır.
Ahilik; temelinde ahlak anlayışıyla filizlenen akıl ile bulunduğu yere kök salan ve etrafında içtihat kapılarının sonuna kadar açık olduğu medreselerde ilim ve bilim merkezi haline gelen, kendi içinde rabbe teslimiyet, dışarıdan gelen tehlikelere karşı savaşçı ruhu ile duruş sergileyen, fani dünyayı kutlu bir dava ile savunanların teşkilattır.
“Önce hizmet sonra sensin” sözleriyle anlatılan Ahiliğe bir bedesten kitabesi sözleriyle son vermek istiyorum:
“Sevgi göster herkese
Selamdan kaçınma, sakın insanları ayırma
Hepsine adil ve hakkın niyetin iyi olsun
Her şeyin gerçeğini söyle
Hayırdan ayrılma
Eser kalsın sen gidersin iyi belle unutma”
Emrah güler
çok güzel olmuş emeği ne saglik kardeşim