Advertisement Advertisement

Herkes Atiye’yi mi yoksa Beren Saat’i mi konuşuyor?

Bugün bir magazin programında Beren Saat’in yeni dizisinin çok popüler bir dijital ortamda başlayacağı belirtildi. Reklam olmasın diye Netflix‘in adı burada geçmiyordu tabii. Dizi hakkında verilen bilgiler işte tam da bu kadardı.  Ha bir de dizinin adının “Atiye” olduğu elbette. Sonrası mı? Bakın sonrası şöyle gelişti.

Nilüfer Türkoğlu

Biz kültür sanat editörlerinin rahatsız olduğu bir şey varsa o da magazin gazetecileriyle bir tutulmak! Aslında cümleyi baştan alalım. Biz kültür sanat editörlerinin rahatsız olduğu bir şey varsa o da magazin gazetecilerinin kültür sanatçı gibi görülmesi! Hah şimdi oldu! Peki neden rahatsızız? Çünkü biz, kültür sanat haberlerini olduğu gibi verirken magazincilerin olaya bambaşka bir boyut getirerek işin rengini tamamiyle değiştirmeleri, ortaya konulmuş olan eserin “haberleştirilme tarzıyla” saygınlığını yitirmesine neden oluyor. Evet, bu ne yazık ki böyle! En azından Türkiye’de böyle…
Bakınız şu örnekte olduğu gibi…


Beren Saat‘in yıllar sonra yepyeni bir dizide oynayacak olması, zincirleme haberleri de beraberinde getirdi. Türkiye’nin önemli yıldızlarından biri olan Saat’in yaklaşık üç yıl sonra ekranda görmek heyecan verici. Hele ki milyonların izleyeceği dünya çapında bir platformda yer alması büyük haber! Buraya kadar da her şey “habercilik adına” normal! Zaten bunlara değiniyorlar, sağ olsunlar. Ancak gelin görün ki burada Kenan Doğulu’yla evliliğinin çatırdamasından çok daha uzak ama konuyla çok daha ilgisi olan bir gerçek var. O da adı üzerinde dizinin “konusu”!

Başrolünde Mehmet Günsür’ün de yer aldığı dizi, UNESCO Miras Kalıcı Listesi’nde yer bulan Şanlıurfa’daki Göbeklitepe’den yine 1987 yılında UNESCO Miras Listesi’ne girmiş Nemrut Dağı’na uzanan bir hikayeyi içinde barındırıyor. Anadolu topraklarındaki bir kazı sırasında yapılan bir keşfin, ismiye Atiye olan genç bir ressamın hayatını değiştirmesini ve türlü sırların ortaya çıkmasını anlatıyor. İşte tam da bu noktada biz kültür sanat editörleri, haberin tüm bu detaylarını vermekle kendimizi yükümlü kılıyoruz. Çünkü burada asıl önemliler sırasıyla bunlar. Saat’in, Atiye’nin yönetmeni yönetmeni Onur Güvenatam’dan kendi çekimleri sırasında filtresiz kamera kullanılmasını istediği gibi haberler, mühimlik sıralamamızda ilklerdeki  yerini almıyor. Ancak ve ancak haberin devamı olarak yine seviyeli bir üslupla yazılıp çizilerek haberleştirildiğinde kendine “Atiye haberleri” arasında bir yer buluyor.

Peki tüm bunları niye yazdım? Neye benim eleştirim? Her şeyin magazinleştirilmeye çalıştırıldığı bir dönemde habercilik değerlerinin de giderek öldüğüne tanık oluyoruz ne yazık ki… Kültür sanat gazeteciliği de bunun başında geliyor. Sanat üzerine yazıp çizmek, magazin haberciliğiyle öyle ince bir çizgiyle ayrılmış durumda ki, çizginin gitgide silikleştiğini söyleyebiliriz.
Bir kuşak ki, kültür ve sanata dayalı haberleri, magazin sayfalarından ya da programlarından ya da yine magazinel sosyal medya platformlarından öğrenerek, başka türlü yorumlarla tüm bunlardan haberdar oluyor. Bu bir dizi için değil, yalnızca… Herhangi bir tiyatro oyunu ya da sinema filmi için de geçerli. Hele ki başroller ünlüyse, en afilisinden magazini patlatmak gerekiyor. Yoksa insanlar, “sanat sepet” okumuyor. Bir yandan reklamın iyisi kötüsü olmaz. Sonuç olarak magazin, Beren Saat’i burada bir kenara koyarak, kimilerinin işine de geliyor. Kim takar caaanım kültür sanatı? Ha biraz prestij mi isteniyor, o zaman biraz katık etmek elbette gerek!

 

“Herkes Atiye’yi mi yoksa Beren Saat’i mi konuşuyor?”
Gelelim sorunun cevabına…
Atiye, Beren Saat bahane…
Herkes hâlâ Aşk-ı Memnu’daki Bihter’i konuşuyor.

You don't have permission to register
Follow us on Social Media