Advertisement Advertisement

ALTAY ÖKTEM: “KAHKAHA KASABASINI KENDİ HAYALLERİMİ ÇOCUKLARIN HAYALLERİNİN DÜZEYİNE ÇIKARTABİLMEK İÇİN YAZDIM”


İyi ki çocuklar için de yazıyor, iyi ki çocuklar onun kitaplarını da okuyor. Şair yazar Altay Öktem’in son çocuk kitabı “Kahkaha Kasabası”, insanın doğayla olan ilişkisini fantastik bir açıdan ele alırken “büyülü” bir hikayeyi de kucaklıyor. Arkadaşlığı, bir olmayı, iyiliği, umudu, binbir çeşit hayvan ve bitkiyle taçlandırdığı kitabında Öktem,  mutluluk ve mutsuzluk gibi duygulardan yola çıkarak adeta dünyayı iki köy ile okura anlatıyor. Diyor ki “Umut zaten içimizde, zaten bizim parçamız. Bizi yaşatan, her zorluğa katlanmamıza sebep olan sihirli bir kelime umut. Yeter ki, umudu yok etmek için özel bir çaba harcamayalım.” Tudem Yayınları’ndan çıkan kitabı yazarından dinledik…

SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU

nilufer@ajandakolik.com 

Çocuklar için yazdığınız en yeni kitabınız “Kahkaha Kasabası”nı severek okudum. Hatta bir an için yaşadığımız ülkenin Kahkaha Kasabası gibi olması dileğini tuttum ama bir de karşıma Somurtuk Köy çıktı. İşte dedim, Türkiye tam da burası! Herkes mutsuz, herkes! Hikayenin ortaya çıkışını sizden dinlemek isterim.
Eğer herkesin kahkaha attığı bir kasaba varsa, mutlaka herkesin somurttuğu bir yer de vardır. Dünya böyle bir yer. Ama bu değişebilir elbette. Herkesin kahkaha attığı bir dünya ütopya olabilir ancak ütopyalar güzeldir. Eğer tüm bir köy ya da tüm bir toplum mutsuzsa, bunun nedeni bireysel olamaz. Hikâyedeki neden kara papatya. Ancak, iyilikle ve inanarak hareket edilirse, bir şeklide bunu değiştirmenin yolu bulunur. Bunu da yapsa yapsa kadınlar, çocuklar ve hayvanlar yapar. Kahkaha Kasabası’nda, bu değişimin merkezinde bizim minik kahramanımızın ve sevimli hayvanlarımızın yanı sıra, bir de Hekate teyze var. O da ötekileştirilmiş bir tanrıça aslında. Mitolojide, Anadolu’nun ana tanrıçalarından biri olan Hekate, başka bir kültürün egemen anlayışında kötü bir karaktere dönüştürülmüş. Yani beyaz papatyayken, haksız yere kara papatya olarak göstermişler onu. Somurtuk Köy’deki kara papatyayı ancak onun sihir gücü dönüştürebilirdi. Ve çocukların, hayvanların içindeki inanç ve sevgi elbette.

Somurtuk Köy’ün bu kadar mutsuz olmasının sebebi işte bu “kara papatyalar”. Rüzgarın esmesiyle birlikte kış boyunca (varkış) köye yayılan koku, köyde yaşayan canlıları mutsuz ediyor, hatta ağlatıyor. Bizim ülkemizde kara papatyalar saymakla bitmez sanırım. Ne çok sebebimiz var mutsuz olmak için. Sizin mutlu olmak için çıkış yolunuz nedir? Umudunuz var mı?
Yazmak, özellikle de çocuklar için yazmak, başlı başına umudun göstergesi zaten. Tüm canlıları mutsuz eden, sürekli somurtmalarına neden olan, tavukların yumurtlamasını, ineklerin süt vermesini engelleyen, toprağı kıraç hale getiren, akarsuları kurutan kara papatya, gerçekliği tersine çeviren bir imge bu hikâyede. Aslında doğada salt kötü olan hiçbir şey yok. Doğanın efendisi değil de bir parçası olduğumuz bilinciyle hareket edersek, zarar görmeyiz ya da daha az zarar görürüz. Hikâyenin sonunda kara papatyanın o yıkıcı etkisi ortadan kalkıyor ve Somurtuk Köyü, Kahkaha Köyü’ne dönüşüyor. Demek ki umutlu olmak için çaba sarf etmemize gerek yok. Umut zaten içimizde, zaten bizim parçamız. Bizi yaşatan, her zorluğa katlanmamıza sebep olan sihirli bir kelime umut. Yeter ki, umudu yok etmek için özel bir çaba harcamayalım.


“HİÇBİR YETİŞKİNİN HAYAL GÜCÜ, ÇOCUKLARIN HAYAL GÜCÜNÜN SEVİYESİNDE DEĞİL” 

Tavşan Şaşa ile birlikte Bombeli Dağı’ın ardındaki Somurtuk Köy’e yolculuk eden neşeli çocuğun anlatımıyla “Kahkaha Kasabası”, aynı zamanda dostluğun, sevginin ve cesaretle gelen değişimin gücünü gözler önüne seriyor. Somurtuk Köy’ün mutsuz çehresini değiştiren kahramanlarımız oluyor. Bu kitabı yazarken temel düşünceniz neydi? Çocukların hayallerine neler katmak istediniz?
Aslında çocukların hayallerine bir şey katmak için değil, kendi hayallerimi çocukların hayallerinin düzeyine çıkartabilmek için yazdım Kahkaha Kasabası’nı. Bence, hiçbir yetişkinin hayal gücü, çocukların hayal gücünün seviyesinde değil. Hayatla yüzleştikçe hayal gücü köreliyor. Dostluk, sevgi, cesaret, değişim gibi kavramlarsa, çocukluk çağının özellikleri. Büyüdükçe azalan duygular bunlar. Her çocuk gülümseyerek bakar hayata. Mutsuz olmak, sonradan öğrenilen bir şeydir.

Çizer Berna Dörtpınar da resimleriyle kitabınıza eşlik ediyor. Kitaplarınızda çizerlerle çalışırken herhangi bir müdahalede bulunur, onlara yön vermeyi tercih eder misiniz?
Çocuklara yönelik kitaplarda çizer, yazar kadar önemli bence. Çok iyi bir hikâye, iyi bir çizerle buluşamazsa yeterince etki uyandırmayabilir. Ama iyi bir hikâye iyi çizimlerle bir araya gelirse, çok parlak bir kitap çıkar ortaya. Kahkaha Kasabası, Berna Dörtpınar’ın resimleriyle bambaşka bir boyut kazandı. Metnin ruhunu yakalayıp, bütün hikâyeyi resimlerle anlatmış zaten. Çizere müdahaleyi ya da yön vermeyi doğru bulmuyorum. Yönlendirme, çizerin algısını ve hayal gücünü kısıtlama anlamına gelir. Çünkü resimlemek, hikâyeye destek olmak değil, hikâyeyi bir de çizgi boyutuyla yeniden yazmak demek.

Şu cümleyi tamamlayın… İyi ki çocuklar için de yazıyorum çünkü…
Çocuklara güveniyorum.

Hiç unutamadığınız ve elinizden düşürmediğiniz çocuk kitabı neydi?
Küçük Prens. Defalarca, hep aynı heyecanla okudum. Bir de Roald Dahl. İstisnasız bütün kitapları.

Bu kitabın sizi çocuklar için yazmaya teşvik ettiğini söyleyebilir miyiz?
Yalnızca bu kitap değil, yazdığım her kitap yeniden çocuklar için yazma isteği doğuruyor içimde. Çocuklar için yazarken kendimi daha rahat, daha doğal ve daha mutlu hissediyorum.

Türkiye’de çocuklar için yazılan kitapları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce yeterince özgür ve özgün bakış açılarına sahipler mi?
Günümüzde, özellikle genç yazarlar özgün yapıtlara imza atıyor, hayal gücünün sınırlarını zorluyorlar. Hem içerik hem olay örgüsü hem yazma teknikleri açısından sürekli beni şaşırtan kitaplarla karşılaşıyorum ve keşke çocukluğumda da böyle kitaplar olsaydı diye hayıflanmak yerine, hiçbir şey için geç değil, diye düşünüp büyük bir zevkle hepsini okumaya çalışıyorum. Bunun en önemli nedeni, çocuk edebiyatının didaktik olma özelliğinin günümüzde çok aza inmiş olması. Özgür olup olmadığına gelince, Türkiye koşullarında ne kadar olunabilirse, o kadar özgür bence. Keşke daha özgür olabilsek hepimiz.

Masanızda yazılmayı bekleyen yeni bir şeyler var mı?
Masamda yazılmayı bekleyen değil de, yazılmakta olan yeni birçok şey oluyor genellikle. Çocuk yazını anlamında söylersem, uzun zamandır üstünde çalıştığım bir hikâye var. Epey yol kat ettim ama son dönemde yazdığım şiirler onun önüne geçti. Çocuklar, daha doğrusu genç yetişkinler için bir şiir kitabı hazırlıyorum şu sıralar.

Peki ya masanızda okunmayı bekleyen kitaplar hangileri?
İlgi alanı fazla olunca; şiir, roman, öykü, çocuk edebiyatı… Sürekli okunsa da bir türlü sonu gelmeyen, azalmayan bir kitap yığını oluyor masamın üstünde. O yüzden kitap ismi vermek çok zor.

Genellikle yazarlara ve çizerlere sorduğum soruyu size de soracağım. Ajandanız var mı, varsa içlerinde neler var?
Çocuk edebiyatının dışında, mart ayı içinde, SRC Yayınevinin bünyesindeki Bi’dünya Şiir dizisi içinde toplu şiirlerim yayımlanacak. Yeni bir roman yazıyorum, kısa öykülerden oluşan bir kitap üzerinde çalışıyorum. Bir de, baskısı bitmiş olan “O Adam Babamdı” adlı romanımı yeniden elden geçirdim. Bu yıl içinde o da yayınlanacak. 2024 ajandamda bunlar var. Önümüzdeki yıl için de şimdiden ajandam oluşmaya başladı ama bahsetmek için henüz erken. Umarım ülke 2025’de tam anlamıyla Somurtuk Köyü’ne dönüşmez, kara papatyayla uğraşmak yerine kendi işlerimize odaklanırız.

YORUM YAP

You don't have permission to register
Follow us on Social Media