Uğur Pişmanlık: “Felsefe olmadan aydınlanma, aydınlanma olmadan sosyalizm olmaz”


Tarsus’ta 16 yıldır yayınlanan Aratos dergisinin, Aratos Kültür Sanatevi ve Aratos Felsefe Okulu’nun kurucusu Uğur Pişmanlık’la uzun uzadıya bir sohbet bu. Sanırım şimdiye kadar yaptığım en geniş kapsamlı söyleşi oldu. Soracak çok sorum vardı, onun da anlatacağı bi’ dolu malzemesi. Antik Çağ’dan girdik, felsefenin babalarına uzandık, kültür sanatın içinde turlarken siyasetten de dem vurduk. Mutlaka okumalısınız.

Söyleşi: Nilüfer Türkoğlu

Dedim felsefeye neden ihtiyacımız var? Dedi; “Aziz Nesin’in söylediği o ‘aptal toplum’ olmaktan kurtulmak için ihtiyacımız var. İnsanca bir yaşamı hak ettiğimiz için var. Sömürünün, işsizliğin, açlığın, yoksulluğun bitmesi için felsefeye ihtiyacımız var. Ve bütün bunları yaratan hırsların, açgözlülüğün, bencilliğin, kibirin, insanın benliğinden söküp atmak için ihtiyacımız var. İnsanın değiştirme gücü var. Bu gücü doğru yönde kullanmak için felsefeye ihtiyacımız var. Felsefe olmadan aydınlanma, aydınlanma olmadan sosyalizm olmaz.”

Kendisini ‘felsefeyleyen’ bir felsefe gönüllüsü olarak tanımlayan Uğur Pişmanlık, memlekete felsefe aşılayan bir düşün insanı. Ve ne güzel ki Ajandakolik’te konuğum oldu.

Çok yakın zamanda “Kendisinin Efendisi Olmayan Hiç Kimse Özgür Değildir – Epiktetos” kitabını okudum. Aslı Perker yayına hazırlamış. İşin ilginç yanı sizinle yolumun kesişmesi de bu döneme denk düştü. 2015 yılında “Kölelikten Filozofluğa: Epiktetos” isimli belgesel filmin senaryosunu yazıp, yardımcı yönetmenliğini yapmış bir de Epiktetos’un öğrecisi Arrianus’u canlandırmışsınız. Stoacı filozof Epiktetos’u hazır bu kadar yeni okumuşken bir tutam da sizin anlatmanızı isterim.

Epiktetos, kendi çağının en etkili felsefi akımı olan Stoacı görüştendi. Epiktetos’un yaşamını ve felsefi görüşlerini, onun öğrencisi ve takipçisi olan Arrianos’un metinlerinden biliyoruz. Epiktetos, yaşamın bir ödev olduğunu savunmaktadır; her koşulda erdem sorumluluğunu hatırlatmakta, Stoacı bilgelik anlayışını, kendi yaşamıyla örneklemektedir. Epiktetos’a göre, insan başkalarına özenebilir, onlara hayranlık duyabilir, onlar, kişinin kendisi için esin kaynağı olabilir. Ama kişi bunlara kendini rakip görmemelidir. Epiktetos, “Başkalarıyla yarışma, kendinle yarış” diyor. Buna göre kişinin rakibi kendisidir, bir başkası değil. Kişi yetenek ve becerileriyle, bilgi birikimiyle, kişiliği, yaşam görüş ve duruşuyla, en önemlisi edinimleriyle, yani yapıp ettikleriyle kendisi ile yarışır. Kendini aşma çabası içinde olur, olmalıdır. Kendini aşan insan, pek çok anlamda yetkinleşen insandır. Felsefe, bir anlamda kişinin kendini araması ve bulması demektir. Kişi felsefe aracılığıyla kendini gerçekleştirir. Kendini aşan insan, kendisini gerçekleştiren insandır. Kişi önce kendine yürümeli, kendi içinde bir yolculuğa çıkmalıdır. Kendini gerçekleştirmek ve aşmak, kişinin kendini tanıma çabasıyla başlar. Sokrates’, oldukça bilinen “Kendi bil, kendini tanı” sözüyle tam da bunu kastetmiştir.

“FİLOZOFUN YA DA GÜNÜMÜZ AYDINININ EN BELİRGİN ÖZELLİĞİ HUZURSUZLUK” 

Bahsettiğim kitap, 2000 yıllık huzurlu yaşama rehberi olarak da sunuluyor. An’ı yaşama, seçme özgürlüğü, akıl, güven, sadelik ve huzur gibi kavramların üzerine kurduğu felsefesini 21. yüzyıla monte etmeye çalıştığımızda nasıl değerlendireceksiniz? Bugün onun gibi olabilmek mümkün mü? Gerçekten onun aklından gidersek huzurlu yaşar mıyız?

Epiktetos’un yaşadığı çağda da öncesinde ve sonrasında da kelimenin gerçek anlamında huzur yoktu. Çünkü sınıflı bir toplum söz konusuydu, kölelik vardı. Akıl vardı ama akılsızlık egemendi. Bundan kastım, Antik Çağ’da, Orta Çağ’da mülkiyeti ve dolayısıyla iktidarı elinde tutan sınıfların kendi sınıf refleksi olarak hırsları, zenginleşme arzusu, gücü elinde bulundurma güdüsü, kendi düzenini kaybetme korkusu gibi temel nedenlerle sömürüyor, yağmalıyorlar, baskılıyorlar. Bu yüzden toplumsal eşitsizlikler, çelişkiler, kaos bitmiyor. Böyle bir toplumsal yapıda akıldan söz edilebilir mi? Güven, sadelik ve huzur olur mu? Köleci toplum ve feodal toplum olarak adlandırdığımız “İmparatorlar çağı”nda bir taraftan krallıklar, ruhban sınıf, (kilise-cami vs. fark etmiyor) diğer taraftan üretim araçlarını elinde bulunduran sınıflar, aristokratlar. En altta ise, halk. Yani işçiler, köylüler, kent yoksulları. Savaşlar, istilalar, iç savaşlar, göçler. Ve bütün bunları en derin acılarla yaşayan, ezilen ve sömürülen halk yığınları. Burada toplumsal anlamda bir huzur olabilir mi? Stoa felsefesinin en önemli anlayışlarından biri, “doğaya uygun yaşama” ilkesidir. Ne bugün ne geçmişte Roma ve Yunan uygarlıkları döneminde akla ve doğaya uygunluk söz konusu değil. Olmadığı için, güvende yok, sadelik ve huzur da…

Marks’ın dediği gibi, insanlık tarihi aşağıdan yukarıya sarmal bir gelişim izliyor. Günümüz dünyası, sanayi devrimleriyle başlayan teknolojik devrimle birlikte daha karmaşık bir hal aldı. İnsanlık bugün daha ağır şekilde emek sömürüsü, baskı, eşitsizlikler, çelişkiler, gelecek kaygısı, savaşlar, göçler, açlık, yoksulluk, işsizlik, doğa katliamlarıyla yüz yüze. Daha güvensiz bir çağda yaşıyoruz. Huzur kesinlikle yok, sadelik, yerini çoktan bir karmaşa bıraktı. Akıl meselesinde de bir akıl yitimi yaşandığı kesin.

Şunu da söylemek gerek; filozof içinde yaşadığı toplumu gözlemlediği, insanı, doğayı, varlığı, ahlakı, bilgiyi ve erdemi sorguladığı için huzursuzdur. Filozofun aradığı huzur, daha çok bütün bunları sakin kafayla düşüneceği dingin bir ortam olabilir ancak. Çünkü filozofun ya da günümüz aydınının en belirgin hatta onu düşünür yapan özelliğidir huzursuzluk. Öyle olmasaydı bunun yerine kaygısızlık kavramını kullanıyor olurduk.

Peki ya Tarsuslu felsefeci Aratos’un felsefesi neydi? Şimdi hikâyenin başına gidelim ve bir felsefe dergisi, ardından okulu da olan Aratos’un kuruluşunu sizden dinleyelim. Kente bir felsefe dergisi sunmak ve yıllar sonra da bir okul kurmak nasıl meydana geldi?

Aratos, Tarsuslu filozofların ilki ve en eskisidir. Aratos, M.Ö. 4. yüzyılda yaşamış Tarsuslu şair matematikçi ve gökbilimcidir. Matematik ve astronomi öğrenimi yapmak için Atina’ya gitmiş, orada Stoacı filozof Zenon’dan felsefe dersleri almıştır. Aratos’un, Antigonos’un isteği üzerine şiirsel bir dille kaleme aldığı Phainomena (Gök Olayları) adlı öğretici uzun şiiri eksiksiz olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Aratos, bu yapıtı, Stoa felsefesinin ilkelerini göz önünde tutarak yazmıştır.

2003 yılının ortalarında bir grup arkadaşla dergi çıkarma fikrimi paylaştım. Toplantılar yaptık, iş bölümü yaptık, yayın kurulu oluşturduk. Yazılar topladık. Sayfa mizanpajı, matbaa, baskı gibi teknik konuları hallettikten sonra, dergiyi Tarsuslu filozofumuz Aratos adını vererek yayınlamaya başladık. 2011’de Aratos Felsefe Okulu’nu kurduk. Mersin ve Çukurova Üniversitesi’nin başta felsefe bölümleri olmak üzere diğer disiplinlerden de hocalarımızın desteğiyle dersler vermeye başladık. Başlangıçta kafelerde yapılan derslerimiz, anneannemden aileye kalan bahçeli evi, Aratos Kültür Sanatevi’ne dönüştürdükten sonra mekân sorununu çözmüş olduk. Aslında böylece çeşitli etkinlikleri yapacağımız tek bir merkezimiz oldu.

Aratos dergisi her ay çıkıyor mu? Konu başlıklarını neye göre belirliyorsunuz? Sadece Tarsus’ta mı satılıyor? Bizler de abone olup satın alabiliyor muyuz dergiyi?

Aratos dergisi, 16 yıldır aralıksız 2 ayda bir yayınlanıyor. Bu bir felsefe dergisi için uygun bir yayın aralığı. Dergi olarak kimi zamanlar felsefe sayısı, arkeoloji sayısı, hukuk sayısı gibi dosya konulu yayınlar yaptık. Ancak bunun dışında genel olarak konu başlıklarını biz belirlemiyoruz. Akademisyenler, sanatçılar ya da yazarlar kendi çalıştıkları konularının metinlerini iletiyor bize. Aratos dergisi Tarsus’ta yayınlanıyor ama coğrafi olarak, tematik olarak yerel bir dergi değil. Tarsus’ta abonesi okurlar var. Dergi yurt içi ve dışında abonesi olan okurlara posta aracılığıyla ulaşıyor. Elbette dileyen abone olabilir hatta yazılarıyla dergiye katkıda bulunabilir.


Bir felsefe dergisinin amacı sizce ne olmalı?

Bir kültür ürünü olarak felsefe dergisinin bir içeriye bir dışarıya dönük yayın olma durumu var. İçeriye dönük amaç, felsefeye yazınsal katkı, dışarıya dönük ise okunur olması, felsefenin toplumsallaşması anlamında, felsefeyi gündemde tutmak, ilgiyi arttırmaktır.

Dergide kimler yazıyor? Sizin de yazılarınız var mı? Dergilerin kapandığı bir dönemde 16 yıl ömür sürdürebilmek, hele ki bir felsefe dergisi için takdire şayan… Bunu nasıl başardınız?

Aratos dergisi 16 yıl önce yola çıktığı günden bu yana 400’ü aşkın akademisyen, yazar ve sanatçı imzalarıyla dergide yazıyorlar. Dergide yerel yazarlara, genç kalemlere de yer verdiğimizi belirtmek isterim. Bu isimler arasında ağırlıklı olarak felsefeciler var. Bunun dışında, arkeoloji, tarih, edebiyat, uzay bilimleri, tıp, iktisat alanlarından akademisyenler ile öykücüler yer almaktadır. Her sayısında olmasa da ben de çeşitli konu başlıklarında dergide yazıyorum. Bu yazılarımın bir bölümü, Tarsus tarihi ve kültürü ile yurt içi ve dışındaki gezilerine dair oluyor.

Türkiye bir dergiler mezarlığına döndü. Ulusal yayın yapan dergilerin bile kapandığına tanık oluyoruz. Yerelliklerde çıkan dergilerin durumu daha zor. Evet dergi yayıncılığı kolay bir iş değil. Oldukça meşakkatli. Aratos dergisi için 6 aylık bir ön hazırlık ve alt yapı oluşturma sürecinden sonra ilk sayıyla okur karşısına çıktık. Kendi çapımızda oldukça geniş bir okur kitlesine ulaşmayı başarabildik. Bununla birlikte, yayıncılıkta kalıcılığı sağlayan şeylerin başında, dergi içeriğinin niteliği, doyurucu olması, sürekliliği sağlayarak, okura güven vermesi olduğunu düşünüyorum. Aratos dergisi şimdi 100. sayıya doğru yol alıyor.

“ANTİK ÇAĞLARDAKİ GİBİ ÖĞRETMENLER DERSİ BAHÇEDE YÜRÜYEREK ANLATIYOR”

Ellerinize sağlık! 2011 yılında kurulan Aratos Felsefe Okulu’nu da merak ediyorum. Ders sistemi nasıl oluşuyor? Kimler katılıyor, hangi dersler veriliyor? Mesela Aristo’nunki gibi dersler bahçede yürüyerek mi gerçekleşiyor?

Antik Çağ’da Tarsus’ta felsefe okullarının varlığı ve filozofların yetişmiş olması fikrinden yola çıkarak günümüze uyarlayarak Aratos Felsefe Okulu’nu kurduk. Böylece, 2000 yıl sonra Tarsus’ta felsefe okulu, günümüze karşılık düşen tarzıyla yeniden yaşam bulmuş oldu. Aratos Felsefe Okulu’nda 25 ayrı üniversiteden 40 akademisyen ders veriyor. Ders vermek için çağrı yaptığımız ve davet ettiğimiz çeşitli üniversitelerin farklı alanlarından hocalarımızdan derslerinin konu başlıklarını istiyoruz. Kendilerine uyan tarihlerden bir dizge oluşturup 6 aylık ders programını çıkarıyoruz. Derslerimiz ağırlıklı olarak felsefe olmak üzere, tarih, arkeoloji, edebiyat, sosyoloji, resim-heykel, müzik, tıp, ekoloji ve uzay bilimleri gibi alanlarda veriliyor.

Aratos Felsefe Okulu’nda dersler Kasım ayında başlıyor ve 15 gün aralıklar ile Mayıs ayına kadar 6 ay sürüyor. Öğrencilerimiz, Tarsus, Adana ve Mersin’den geliyorlar. Çeşitli mesleklerden insanlar kayıt yaptırarak derslere katılıyor. Derslere katılanlar arasında işçiler ve öğrenciler de var.

Felsefe dersleri, kışın konferans salonunda yazın ise oldukça geniş bahçemizde yapılıyor. Antik Çağ filozoflarında olduğu gibi öğretmenlerimiz dersi bahçede, öğrenciler arasında yürüyerek de anlatıyor. Evet biz bahçede felsefe yapıyoruz. İklimimiz de buna çok uygun.


Sınavlar oluyor mu? Bu okuldan mezun olmak gibi bir şey söz konusu mu?

Aratos Felsefe Okulu, diploma ya da sertifika veren bir yapı değil. Ancak her dönemin son dersinde öğrencilerimize anmalık birer katılım ve teşekkür belgesi veriyoruz. Sınav yapmıyoruz, felsefe alanında derinleşmek isteyen daha ilgili öğrencilerin ciddi notlar tuttuklarını ve okumalar yaptıklarını söyleyebilirim.

Aratos Felsefe Okulu’nda mezuniyet diye bir şey söz konusu değil. Derslerimizi 8 yıldır neredeyse aksatmadan takip eden öğrencilerimiz var. Bizim buradan murat ettiğimiz şey, felsefeyi toplum gündemine taşımak. Derslerimize katılanlar entelektüel anlamda kendilerini geliştiriyor ancak onların bir de felsefeyi kendi çevrelerinin gündemine taşımak gibi bir misyonları var.

“12 KENTTE ARATOS DERGİSİ ÖNCÜLÜĞÜNDE KURULAN FELSEFE OKULLARI VAR” 

Türkiye Felsefe Kurumu’nun okulunuza destek verdiğini biliyorum. Türkiye’de başka nerelerde felsefe okulları var? Siz bu konuda ilham verenlerden olmalısınız.

Aratos Felsefe Okulu’nu 2011 yılında kuruduğumuzda Mersin, Silifke ve Taşucu’ndan derslerimize katılım vardı. Ertesi yıl Silifke Felsefe Okulu’nu, Antakya Felsefe Akademisi’ni kurduk. Ardından Adana Tabip Odası bizden felsefe okulu kurmamızı istedi. Adana’da Dioskorides Tıp ve Felsefe kurduk ve tüm bu okullarda dersler yapmaya başladık. Şimdi 12 kentte, Aratos dergisi öncülüğünde kurduğumuz felsefe okulumuz var. Bunların bir bölümünde, örneğin, Gaziantep, Bursa, Mersin ve Marmaris’ta dersler verildi. Kasım ayıyla birlikte hepsinde aynı anda dersler başlayacak.

Antik çağda bir felsefe kenti olan ve stoa felsefesinin merkezlerinden biri olarak anılan Tarsus’ta 2011 yılında başlayan çabaların sonucu kurulan okullar şunlar: Silifke Senarkhos Felsefe Okulu, Antakya Felsefe Akademisi, Adana Dioskorides Tıp ve Felsefe Okulu, Gaziantep Zeugma Felsefe Okul Asklepedias Bursa Felsefe Okulu, Mersin Zenon Felsefe Akademisi, Anaxagoras Urla Felsefe Akademisi, Marmaris’te Karia Felsefe Okulu, Bodrum’da Halikarnas Felsefe Akademisi, İzmir Agora Felsefe Akademisi  ve Çorum’da Hitit Felsefe Akademisi.

Bravo doğrusu! Yurdun dört bir yanına yayılmış. Diğer taraftan da devlet desteği almadan işleyen bir sistem… Özel olması, bu okula kayıt olmayı güçleştiriyor mu? Felsefe okulları genel olarak pahalı mı?

Aratos Felsefe Okulu dersleri kendi olanaklarıyla yapıyor. 6 aylık ders programı için sembolik hatta komik denecek bir katkı payı alınıyor. Yani ders başına bir kahve parası kadar. Sanatevimizde çay-kahve dahil neredeyse bütün etkinliklerimiz ücretsiz. Çünkü ticari bir amacımız yok. Büyük kentlerde bu tür seminerlere birkaç haftalık programlar için 600-800 TL. ödendiğini biliyorum. Bizim avantajımız, bütün akademisyen hocalarımız, yazar ve sanatçı dostlarımız kendi olanaklarıyla geliyorlar. Ben buradan, bizim çalışmalarımıza inanan ve destek veren hocalarımıza, yazar ve sanatçılara teşekkür etmek istiyorum. Sağ olsunlar.

Yalnızca felsefe alanına da değil pek çok alana da yayılmışsınız. En çok ilgilendiğim şeylerden biri de bu. Aratos Tiyatro Akademisi var, tarih kültür gezileri yapıyorsunuz. Tarsuslu şair Ümit Yaşar Oğuzcan adına bir sanat galerisi var. Tabii Aratos Kütüphanesi’ni de unutmamak gerek. Adeta bir kültür sanat merkezi gibi. Tüm bunlara nasıl yetişiyorsunuz?

Aratos dergisi olarak çok sayıda etkinliği başka mekânları kullanarak yapıyorduk. Aratos Kültür Sanatevi’ni açınca sinemadan, tiyatroya, sergilerden, konsere ve imza günü-söyleşilere kadar neredeyse bütün sanat dallarında etkinliklerini tek mekânda gerçekleştiriyoruz. Bir hayalim olan Aratos Kültür Sanatevi’nin kuruluşunun, gezgin kadın Gogo’nun (Gülhan Sağlık) önerisi ve emeğiyle gerçekleştiğini de burada belirtmek isterim.

Sanatevimizde 6 bin kitap 2 bin dergiden oluşan bir kütüphanemiz var. Tarsus’ta üç büyük kütüphaneden biriyiz. Öğrenciler, yüksek lisans yapanlar, tez hazırlayanlardan araştırmacılara kadar yararlanılan bir kütüphane.

Aratos’un İzinde Tarih Kültür adıyla geziler yapıyoruz. Başta Tarsus merkez olmak üzere, yakın çevre gezilerimiz oluyor.

Siz aynı zamanda yazar, fotoğrafçı ve belgeselcisiniz de… Yalnızca felsefeyle ilgil değil, Tarsus, işçi sınıfı, sosyalizm ve gezi üzerine de kitaplarınız var. Aktif bir siyasi hayatınız var mı?

Aktif bir siyasi yaşamım var elbette. Bir dünya görüşü olarak sosyalizmle 16-17 yaşında tanıştım. 12 askeri darbe yaşadım, gözaltı ve cezaevinde kaldım. İçeriden çıktığımda politik mücadeleme devam ettim. Askerlik sonrası çeşitli iş kollarında çalışırken kendimi geliştirmeye yöneldim. Kültür ve sanatın çeşitli alanlarında okumalar yaparken bir yandan da fiili olarak sanatla ilgilendim. Sosyalizm mücadelesi bana çok şey kazandırdı. Bu çürümüş kapitalist düzenden kurtulma mücadelesinin bir parçası olarak siyasete aktif olarak devam ediyorum. İnsanlığa borcumuz var ve gelecek aydınlık günlere inanıyorum. Umutluyum ve kararlıyım.

Tarsus’un gelişimine büyük bir katkı sağladığınız aşikar… Tarsusluların kültür sanata, felsefeye olan ilgisi nasıl?

Tarsus’un kültür sanat yaşamına ve gelişimine ne kadar katkıda bulunduğuma bu kentin insanları karar verecekler.  Tarsus’un nüfusu, kentteki öğretmenlerin sayısı 8 bin olduğu düşünüldüğünde Aratos Felsefe Okulu’na katılanların sayısı sembolik kalır. Aynı şeyi kentteki kültür sanat etkinliklerine katılım için söyleyebiliriz.

Aratos dergisi olarak 16 yıldır felsefe yönündeki çabalarımız dikkat çekmeye başladı. Etkinliklerimize her yıl katılım artıyor. Yavaş ama emin adımlarla ilerliyoruz. 2 bin öncesinde olduğu gibi bugün Tarsus’u yeniden bir felsefe kenti yapmaya çalışıyoruz.

“KÜLTÜR SANATIN VE FELSEFENİN AYDINLATTIĞI İNSANLAR DÜZENİ ANCAK SİYASAL MÜCADELE İLE DEĞİŞTİREBİLİR” 

Türk insanını burada nerede görüyorsunuz? Sanatla, felsefeyle ilişkilerimiz nasıl?

12 Eylül darbesi bu ülkede önemli bir kırılma noktasıdır. Üzerinden yaklaşık 40 yıl geçti ve bir de ara kırılma noktaları var. Özal dönemi, Çiller dönemi gibi. Şimdi bu ülke, 18 yıldır AKP hükümeti tarafından yönetiliyor. Türkiye zaman zaman ekonomik krizler yaşıyor. Her kriz, emekçiyi biraz daha yoksullaştırıyor. Din temelli bir siyasi iktidar, toplum yaşamına çok yönlü olarak müdahale ediyor. Bir toplum ekonomik olarak tükenmişse, bu sosyal anlamda yaşam kalitesini düşürürken kültürel olarak geriliyor hatta gericileşiyor. Bugün Türkiye’de durum bu. Türk insanı gerileyip gericileştikçe okumaktan, kültür ve sanattan uzaklaşıyor. İşte bunun önüne geçmek, bu durumu tarsine çevirmek için kültüre, sanata ve felsefeye ihtiyacımız var. Peki bunlar yeterli mi? Bence elbette hayır. Bu işin siyaset ayağı olmadan kültürel, sanatsal çabalar hatta felsefi etkinlikler havada kalır. Çünkü kültür ve sanatın ve felsefenin aydınlattığı insanlar, içinde yaşadıkları düzeni ancak siyasal mücadele ile değiştirebilir.

Başka projeleriniz olacak mı?

Hem kişisel hem de Aratos üzerinden başka projelerim olacak elbett. Aratos Kültür Sanatevi’nde resim ve müzik eğitimleri düşünüyoruz. Burada ilk kez yazılı olarak dile getiriyorum; Tarsus dışında bir tepeye Aratos Gözlemevi kurmak gibi hayalim var. Büyük ve maliyetli bir iş olan Aratos Gözlemevi projesinin peşindeyim. Koşullarını oluşturmaya çalışıyorum. Bu gerçekleştiğinde Tarsus’un kültür hayatına bir şey daha kazandırmış olacağız.

Bu arada 30. yıl fotoğraf sergim ‘Güneşin Sofrasındayız’ 5 Ekim’de Urla’da Fotoğraf Derneği salonunda açıldı. Sergide, Yunanistan, Suriye ve Türkiye fotoğrafları yer alıyor.  11 Ekim’de Alanya’da “Doğumunun 100. Yılında Vehbi Hacıkadiroğu” başlıklı bir felsefe etkinliğine konuşmacı olarak katılacağım.

Ajandakolik’in klasik bir sorusu var. Ajandanız ya da tuttuğunuz bir not defteri var mı? Varsa içinde neler var?

Bir değil birkaç not defteri var. Bunların biri benim kısa, orta ve uzun vadede yapacağım çalışmaları not ettiğim bir defterdir. Bunu arada bir güncelliyorum. Yeni notlar ekleniyor. Bir başka not defteri sanatevinin etkinliklerinin ve ağırladığımız konukları kaydettiğimiz Aratos’un seyir defteri, şimdiden Aratos dergisinin 100. sayısı için bugüne kadar yapıp ettiklerimizi, Aratos’a omuz verenleri ile anlattığımız kapsamlı bir çalışma için notlar almaya başladık.

Kendinize felsefe tarihinde en yakın gördüğünüz felsefeci kim?

Felsefeyi başlattığı için Thales, Platon’un tutuculuğuna karşı Aristoteles, “yaşadığın hayatı sorgula” diyen Sokrates, “Doğaya uygun yaşam” ilkesiyle stoacı Kıbrıslı Zenon, diyalektik düşünme çözümlemenin yolunu açan Herakleitos, Zenon’dan sonra stoa felsefesinin temel direği olarak anılan ve genliğinde maratoncu olan Tarsuslu filozof Khrisippos ve adına bir dergi çıkartıp pek çok etkinlik yatığımız Tarsuslu filozof Aratos, 20 yüzyılda ise Karl Marks, George Politzer. Türkiye’de Afşar Timuçin, Uluğ Nutku, Arslan Kaynardağ, Ömer Naci Soykan, Orhan Hançerlioğlu, Selahattin Hilav.

“Sen Çözemezsen Kant Çözer” isimli kitabın yazarı Marie Robert, kendisiyle yaptığım söyleşide bana insanların felsefeden korktuğunu söylemişti. “Filozoflar ciddi görünen yaşlı hocalar değildir” diye de bir açıklaması vardı. Böyle bir algı var mı cidden? İnsanların felsefeye uzak durmasının nedenleri sizce neler olabilir?

Evet yaa, ilginçtir ama gerçekten böyle bir algı var. Çünkü filozoflar, tüm antik dönem metinlerinde resimlerde, heykellerde çoğunla yaşlı ve sakallı, birazı kel olarak karşımıza çıkar. Ama yaşlılığın, bir bilgeliği, olgunluğu ve erdemi temsil ettiğini düşünemez, akıl edemezler. Belki de o filozofların yaşlılığında gerçekliği görürler ve gerçeklikle yüzleşmek istemezler. Filozofa köydeki ihtiyar heyetine bakar gibi bakarlar. Kendilerinde bir bilinç sıçraması yaratacaklarından habersiz.

Günümüzde filozof diyeceğimiz kimler var? Ya da kimlere filozof diyebiliriz?

20. yüzyıl söz konusu olduğunda bir filozof olarak Marks’ı söyleyebilirim. Hegel de çok değerlidir. Ancak Marks, antik çağ felsefesini incelemiş, kendi çağdaşları olan Kant, Hegel, Pruhon, Feuerbach gibi düşünürlerle çatışmış, polemiğe girmiş ve bir kuram geliştirmiştir.  Onunteorisinin yapı taşlarını sökmek o kadar kolay değildir. Örnek olsun şimdilerde batıda Zizek gibi neo Marksist liberal felsefeciler, Marksizmi deforme etmeye çalışıyor. Marksizime, deforme edilerek değil, onun kuramını geliştirecek katkılar yapılabilir.

Bu soruyu bir de Türkiye’de filozof var diye ele aldığımızda ise, bunu benim söylemem çok zor ve belki de doğru olmaz. Ama yine de filozof olmaya en yakın ve aday olarak Afşar Timuçin diyebilirim. Türkiye düşünce tarihine katkı sağlamış bir Takiyettin Mengüşoğlu, Macit Gökberk, Nermi Uygur, Selahattin Hilav, Uluğ Nutku, Arslan Kaynardağ ve İonna Kuçuradi gibi isimlerden söz etsek de bunların filozof olup olmadığını felsefe tarihi belirleyecek. Çünkü felsefeci olmakla filozof olmak aynı şey değil.

“FİLOZOF OLMAK İÇİN ÜNİVERSİTEDE FELSEFE EĞİTİMİ ALMAK GEREKMİYOR” 

Siz kendinize filozof diyebilir misiniz peki?

Akademi çevreleri de kabul eder ki, felsefe yapmak için, filozof olmak için üniversitede felsefe eğitimi almak gerekmiyor. Sokaktaki bir insan da felsefe yapabilir, yapmalıdır. Zaten sokaktaki insan felsefe yapmadığı için bu durumdadır. Sorunlarını da kaynağını da bilmez, çözümünü de bilemez. Aydınlanması ve yaşam yolunu bulması için felsefeye ihtiyacı vardır. Kazancakis’in romanındaki Zorba da hayatın içindeki bir filozof değil midir?

Bana gelince, çok yönlü çalışmaları olan ama felsefeyi ve siyaseti aydınlanmanın ve kurtuluşun rehberi gören bir insan olarak yaşamın içindeyim. Prof. Uluğ Nutku’nun sözü ile yaşamın içinde “felsefeyliyorum”. Her şeyin bir felsefesi var. Dolayısıyla da yaptığım çalışmaları felsefeyle de ilişkilendirmeye çalışıyorum. Felsefe üzerine yazılar kaleme alıyorum. Çevremdeki insanlar ve arkadaşlar bazen takılıyorlar, “Sen de günümüzün Aratos’usun” diye ya da “Sen Aratos’un torunu musun?” diyorlar, gülüşüyoruz.

Ben filozof muyum? Değil elbet. Bunu ben değil yine felsefe tarihi, toplumun kendisi ve bunu değerlendirebilecek aydınlar belirleyebilir. Filozof olmak o kadar kolay değil. Ben felsefe gönüllüsü bir felsefe severim o kadar.

You don't have permission to register
Follow us on Social Media